Cuma, Haziran 26, 2009

GÖNÜL YARASI

Biraz duygusalım belki de biraz değil epey bir!

Eve gidince vakit ilk başlarda geçmiyor gibi oluyor sonra bir bakıyorum 9 oluyor sonra bir bakıyorum 11.

Dün koltuğa yığılmış kalmışken, Yumuk'un ataklarından kendimi korumak için habire oyuncaklarını elime geçirip benden uzaklaşması için yerlere doğru fırlatıp dururken, televizyonun tesadüfen açık kalan kanalında Gönül Yarası'na rastladım.
Daha önce izlediğim, hoşuma giden türk filmleri arasında diyebileceğim bir filmdi kendisi. Dün hıçkıra hıçkıra tekrar seyrettim. Ve anladım ki ben Şener Şen'i çok seviyorum. Ne kadar iyi bir oyuncu ne kadar doğal bir oyuncu dedim durdum sürekli. Gönül Yarası'da ne kadar güzel bir filmmiş. İlk seyrettiğim zaman tüketmiş olmak için seyretmişim belli ki! O zaman da ağlamıştım elbette ki! Ancak, bu sefer kare kare sahneler var gözümün önünde. Hele ki! Parkta Şener Şen ile Meltem Cumbul'un arkası dönük, denize doğru bir banka oturdukları sahne! Çok etkiledi beni bilmem niye.


Sabah işe geldim. Geçmişe ait izler taşıyan iki meşhur insan ölmüş. Daha çok etkilenirim sanıyordum. Niyeyse o kadar etkilenmedim. Micheal Jackson bir kuşağın pop ikonu. Bizim evde onun hiç kasedi olmadı ama orada burada çaldığı zaman hoşuma gider dinlerdim. Ona ait bir anım ise Moon Walker'a Selim Abim ve kızarkadaşıyla gitmemizdi. Ben yanda gezdirilen küçük kardeştim hep. Bir şekilde beni de alırlardı yanlarına. Ben ise kuzenimin çocuklarını bir yere götürmüyorum hiç. Onları gene kendi anneleri babaları götürüyor. Böyle bir dönemdi işte. Küçük kardeşler sinemaya giderken, Akman'da pasta yemeğe giderken götürülürdü. Yazık sıkılmasındı evde. O zamanki haliyle bölünmemiş Kavaklıdere sinemasında seyretmiştik filmi. Ya da Akün'de miydi acaba. Zaten başka da yoktu ki! Bir de Gölbaşı sineması vardı. Maltepe'de film gösterimleri yapıldırdı toplu. Şimdi Kavaklıdere hariç hepsi tarih oldu gitti. Aynı Michael Jackson gibi.


Ne kadar hızlı değişiyor her şey. Nasıl ayak uyduruyoruz acaba. Evimize ilk telefon bağlandığında ki ben ilkokuldaydım. O gelişmeden sonra en önemli bir başka gelişme ise Annemin babamdan gizli renkli televizyonumuzu almasaydı. Sonra ki gelişme ise yıllar sonra geldi tek kanal bir kaç kanala çıktı sadece. Şimdi ben inanın annelerimizin durumuna düşmüş durumdayım. İlk cep telefonunu babama nasıl kullanacağını öğretmeye çalıştığımda aklımı yiyiyordum neredeyse. Şimdi ben kendi cep telefonumdan bir mesaj atıyorum bir de telefonla konuşuyorum o kadar. Şimdi 3G filan deniyor. Hoppala bir durun kardeşim bir nefes alalım.

Onun için Michael Jackson ya da Farah Fawcett ölünce etkilenemiyoruz bile. O kadar hızlı bir devinim halindeyiz.

Ama Şener Şen sen ölme sonsuza kadar yaşa.

PS not: Arkadaş dün nişanlanmış. Sürekli dilinde Ankara'ya geri dönmek istiyorum bu evi kapatacağım. Gavur bulacağım, evleneceğim diyordu. Hepsini de gerçekleştiriyor. 40 bin kere söyleyince oluyor heralde.


2 yorum:

cinar dedi ki...

ben de çok etkilendim diyemeyeceğim ama şaşırdım itiraf edeyim. ikisinin de son durumlarından haberdar değildim. fawcet mesela kolon kanseriymişti. hiç duymamışım. jackson'ın neden öldüğünü duymadım ama o kadar çok uğrastı ki kendisiyle bünye iflas etti sonunda.
gönül yarası çok güzel filmdi. ben de dün denk geldim ama ortasıydı. ortadan seyretmek istemedim. şener şen'i seviyorum ben de. adamın son filmleri hep böyle duygusal. eski çekirgeli filmlerini hatırlayınca komik oluyor :)

cakiltasi dedi ki...

Ben biraz da babama benzetiyorum şener şen'i komik adam değildir babam ama ufak tefek beyaz saçlıdır. Ekranda gördüm mü şener şen'i bir duygusal oluyorum işte.

MJ için de yazılan çizilen şeyleri okumayarak etkilemesini en aza indiriyorum sanırım.

İşte böyle hayat yuvarlıyor bizi çınarım