Perşembe, Aralık 31, 2009

KOCAMAN MUCUK

2009 bitmeden son bir yazı yazıvereyim dedim.

Ama öyle üşeniyorum ki!

Şu an güneş parıldıyor tepemizde. 2010'dan bir beklentim yok. İlk defa bu kadar huzurluyum. Tek derdim. Şu an ameliyat olan bebişlerimde. Umarım sağlıkları biran önce yerine gelir.

Mutluyum. Gelişmelere kullaklarımı gözlerimi kapadım. Tek bildiğim yarın uyandığımda gene güneş olacak.

Nice mutlu yıllar. Her şey gönlünüzce olsun. Olması gerekeni önceden istemeyin olmasını istemediğiniz şeyi de yok saymayın. Sadece hayatla barışın.

Kocaman Mucuk.

Pazartesi, Aralık 21, 2009

PİPİ

Hafta sonu abimle konuşurken okuldakilerle Secret Santa yaptıklarını söyledi. Herkes hem hediye alacağı numarayı seçiyor hem de hediye vereceği numarayı seçiyor dedi ancak hediyeler sex shop'tan alınmak zorundaydı diye ekledi. Çok güldüm. Sana ne çıktı diye sorduğumda pipili biberon çıktığını söyledi. Kendisi de pipili bir şapka almış. Dedim ki ne bu böyle hep pipi memeli bir şey yok muydu diyince. Yoktu valla her şey pipiliydi sex shopta dedi.

GEL GİT AKIL ÇAKIL




Şapşirik Çakıl iş başında.




Hafta sonu İstanbul sellere teslim olurken ben kendi dünyamda yaşıyordum. Pazar günü kıyafet değiş tokuş partisine giderken telefonumu evde bıraktığımı, köprünün gişelerinde farkettim. Arkadaşımın evine bir kere yayan gitmiştim. Konum olarak hatırlıyordum evi ama altımda araba olduğu için bir de Üsküdar gibi kıçkıça bir muhite gittiğim için araba yolu tarifi lazımdı. Arkadaşımı bir gün önceden aradığımda bir yere kadar tarif verdi sonrasında beni ararsın dedi. Sonradan anladımki aslında onun bi yere kadar verdiği tarif de yanlışmış. Telefonum yanımda olsa belki çok daha fazla debelenecektim. Onun tarifine göre bir yerden döndüm amacım sahilin paraleli boyunca gidip konum olarak evi bulabilmekti. Ama öyle paralel maralel giden bir şey yoktu. Bir amcaya sordum o benden şapşi olduğu için vazgeçtim ondan medet ummaktan. Sonra bir sokakta polis ekip otosuyla iki keçi misali kaldık. Onlar bana yol verdi ben geçerken onlara danışmak aklıma geldi. Dedim ki ben Üsküdar iskelesinin üstüne denk gelen evlerin oraya gitmeye çalışıyorum nasıl yapacağım. Bizi takip edin dediler. Öyle bir takip ki dere tepe düz gittik ancak vardık tahmini yere. Sonra benim arabamı parketmemi salık verdiler. Siz bizim arabaya gelin biz sizi götürelim tahmini yere ondan sonra bakarız çaresine. Bindim ekip otosuna tahmini yere geldik bakındım aslında evi tanıdım ama gene de emin olmak için onların telefondan çidomların evi aradık. Gönül Abla'dan Güneşin numarasını aldım. Sonra Güneş'i aradım ki! Camdan bakınca Polis otosundan inen beni gördü. Topu topu 5-6 numara ezbere biliyorum. Biri de Allahtan Çidomların eviydi.

Neyse kıyafet değiş tokuşundan en karlı ben çıktım kimseye benim getirdiklerim olmadı. Minyatür olmanın dez avantajı.

Oradan Nazlı Abla'nın doğum günü etkinliğine gidecektim. Güneş'ten annemi aradım. Annemden Oben Abla'mın telini aldım. Oben Abla'dan oranın adresini yazdım çizdim öyle çıktım yola. Oraya vardığımda da tipik doğum günlerinden farklı bir etkinlik olacaktı. Incık cıncık yapımı ve öyle bir sosyalleşme işte. Ve kendimi oradaki malzemelerin büyüsüne kaptırdım ve bence pek hoş bir şeyler yarattım. Bir başka broşu Nazlı Abla'ya bir küpeyi Deniz'e hediye edip. Resimdekileri de kendime yapıp evime benzimin ışığı 30 km yanaraktan geldim.


Benimle hayat başka macera. Abimle başka. Ki ben kontrol delisi gibi bir şeyim aslında. Kimi zaman değilim işte. Gel git akıllı bir şeyim galiba.

Cuma, Aralık 18, 2009

UNUTMUYORUM

Hiç unutmuyorum. Her şeyi depoluyorum. Dünya'da her köşenin her parçanın herbir şeyin bir anısı var benim için. Atamıyorum saklıyorum sonsuza kadar.

Bu cumartesi Cloth Swap Home Party diye bir etkinliğe katılacağım arkadaşımın evinde. Kıyafet, takı, çanta, ayakkabı, kitap işte aklınıza gelecek her çeşit şeyin değiş tokuşu.

Çok güzel bir etkinlik evde kullanmadığınız çok da eski püskü olmayan şeyleri sevecek başka birilerine verebilmek.

Bu verme işi herkesin evinde olağan bir durumdur. Ya ihtiyacı olan bulunur. Ya da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine verilir. En azından bizim evde hep böyle oldu.

Ama ben bu etkinlik için verecek çok az şey çıkartabildim. Çünkü her şeyin her çöpün bir hatırası var. Giyinmesem de takmasam da ya biri almış ya biri yanımdayken almışım ya da alınan yerin bir önemi var falan filan. Sonsuza kadar depoluyorum. Günün birinde iyi ki saklamışım demek için. Eski Ego biletlerinden sinema biletlerine, pasolara, broşürlere kadar bir çok başka şey. Bir ara ayıklama ihtiyacından bir çok şeyi de atmıştım. İçim onların evdeki kalabalıklarından dolayı kabarıyor ama kurtulamıyorum. Çünkü vicdanen hepsine bağlıyım.

Sadece eşya değil yaşanan benim için önemli hiçbir olayı, insanı, anıyı unutmuyor kafamda saklıyorum. Ben unutmazken. Unutulmaya çalışılınca da çok üzülüyorum.

Perşembe, Aralık 17, 2009

HASTASIYDIM CÜCEYİM BEN....

ASLINDA UZAK DEĞİLİM TAM DA BURADAYIM

Ben bu şarkısını çok severim. İlk duyduğum şarkısı da budur. Üniversite yıllarında. Ne dolanmıştım Feridunum diye ortalıkta. İlk ve tek konserine de Isparta'da çalışırken oranın sinema olarak kullanılan salonunda gitmiştim. Yalnızdım tabii. Ağlak ağlak dinlemiştim çoğu Süleyman Demirel üniversiteli gençlerin arasında.

http://www.youtube.com/watch?v=d-c19peXcmE


Ben devrik cümle kurmayı seviyorum sanırım.

Bu arada youtube'tan bloga eskiden ekleme yapabiliyorduk şimdi niye olmadı. Neyse bende link koydum.



Çarşamba, Aralık 16, 2009


SAKLAMAK, SAKINMAK

Birbirimizden neleri, nereye kadar saklamalıyız????

Kuzenimin Alman eşi bizim bu huyumuzu hiç anlamıyor. Biz her şeyi söyleriz diyor. Biz ise aman kimse üzülmesin aman kimse heyecanlanmasın diye ketumluktan öleceğiz.

Ben bunun sınırını koyamıyorum.

Ben de domuz gribi hadisesinde evde kabuslar görürken kimseye bir çıt dememiş kendi kendime acılar içinde iyileşmeye çalışmıştım.

Demin annemi geçmişe dair bir şeyler sormak için aradım. Öyle havadan sudan konuşurken baban zatüre geçirdi biz size söylemedik dedi. Ben önce şoka girdim babam mı babaanem mi dedim. Baban baban dedi. 3 gün hastanede yattı şimdi iyi evde ilaçlarını alıyor dedi. O an çok uzatatamadım konuyu. Birden ağzım büzük büzük sesim titrek titrek oldu. Annem anlamadan kapattım telefonu.

Şimdi annemler bizden saklamış. İyi mi etmiş kötü mü? Ben bunun kararını veremiyorum. Abime e-posta yazıyordum böyle böyle olmuş diye. Bu sefer ben vazgeçtim. Oradan aklı burada kalacak diye. Ben de saklıyorum benden de saklanıyor. Niye böyle bir huyumuz var millet olarak bilmiyorum.

Şimdi gözlerim yaşlı ama içim rahat evdeymiş hiç değilse diye. Öncesinde öğrensem hem gözüm yaşlı olacak hem aklım deli. Sonrasında öğrenmek rahatlatıyor. Ama ya bazı şeyler saklanırken, çok geç olursa!

Bilmiyorum aklım çok karışık.

KOMİK HABER DEĞİL Mİ BU ŞİMDİ?


Şilili Olimpiyat haltercisi antrenman sırasında ağırlık kaldırırken doğurdu

SAO PAULO - Pekin Olimpiyatları'nda yarışmış Şilili halterci Elizabeth Poblete, Brezilya'nın Sao Paulo'da antrenman yaptığı sırada ağırlık kaldırırken bir erkek çocuk dünyaya getirdi.

Doğumdan bir hafta önce kendisini iyi hissetmediğini söyleyen halterci, hamile olduğunu doğurduğunda öğrendiğini ve şoke olduğunu anlattı.

Genç kadın şoku atlattıktan sonra 1.15 kilogram ağırlığındaki bebeğine Eric Jose adını koydu.

Üç ay prematüre doğan bebek yoğun bakıma alındı. Genç sporcunun eğitmeni Horacio Reis, "Benim için sürpriz oldu. Bir hafta önce bu kız Şili'de yarışıyordu. Onun iri ve güçlü bir kız olduğunu düşündüm. Tek farkettiğim buydu" diye şaşkınlığını dile getirdi.

Pablete'nin altı aylık hamile olduğunu hesaplayan doktorlar, antrenman ve rejimi kadın altercilerin regl dönemlerini düzensizleştirebileceğini ve genç sporcunun bu nedenle hamile olduğunu anlayamamış olabileceğini kaydetti.

Poblete 2008 Olimpiyat Oyunları'nda 69-75 kilogram kategorisini 12. sırada bitirmişti.

(DIŞ HABERLER / GAZETEPORT)




http://www.gazeteport.com.tr/DUNYA/NEWS/GP_600668

DEĞİŞİKLİK

Ben gene şablonumla oynayıp durdum.

Twitterımı filan ekledim. Renklerle oynadım. Aynı bazı kadıların saçları ile oynaması gibi benim de şablon takıntım var. Değişiklik olmadan olmuyor.

Salı, Aralık 15, 2009

BİTMESİN HİÇ SEVGİMİZ

Suçunuz yokken suçlu hissettiğiniz oldu mu?

Suçlu değilken suçlandığınız?

Uzun zamandır omuzlarımda bu yük var.


Aslında hiçbir şey göründüğü gibi değildir ki şu hayatta! Her şey güllük gülistanlık gidiyor gibi yaşarken mutlaka içlerde bir yerde ağlayan bir taraf vardır.

Hayatıma şu an durduğum noktadan baktığımda neler hissettiğimi veya neler diyebileceğimi bilmiyorum. 2010'a çok az kala istediğim şey bu suçtan kurtulmak. Ve bu yazıyı yazarken boğazımda hissettiğim bu yumrunun beni rahat bırakması.

2009'u 2009'da bırakmak gibi bir basitliğim yok. Her ne yaşandıysa biz yaşadık. Ve ben geçecek yılı hiç unutmak istemiyorum. Her şeyden öte Yumuk'um ve Mumuk'um 2009'un bana hediyesi.

Geçen bir çocuk şarkısı takıldı dilime facebook'ta duvar yazısı yapayım istedim beceremedim. Profil iletisi yaptım kaldı öyle. Bu şarkıdakileri dilemekten başka elimden ne gelir bilmiyorum.

Benim için en önemli paragrafı kalın yaptım.




Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl
Bizlere kutlu olsun
Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl
Sizlere mutlu olsun

Eski yıl sona erdi
Yepyeni bir yıl geldi
Bu yıl olsun mutlu bir yıl
Bu yıl olsun hey hey

Kardeşiz biz hepimiz
Bitmesin hiç sevgimiz
Aramızda dargınlık yok
Aramızda hey hey


Mutlu olsun insanlar
Mutlu olsun tüm evren
Yeni yılda hep birlikte
Yeni yılda hey hey

Salı, Aralık 08, 2009

I AM GONNA BE YOUR NUMBER ONE

Nereden başlasam? Nasıl anlatsam? Bodrum Bodrum.....

Bendeniz çok istediğim domuz gribine yakalandım. Bir pazar uyandım ki! Bende bir tuhaflık var. Pazartesinden perşembeye işe gidemedim. Normal gripler gibi bir grip değildi. İyileşmesi ayaklanması çok uzun sürdü. Ateşim sadece iki üç gün vardı ama genede ayağa kalkıp iş görmek çok uzun sürdü. Kimselere haber vermeyip evde iyileşme çabaları pek iyi fikir değilmiş onu anladım. Bayramın ilk günü kuzenlerle Ankara'ya gittim. Annem beni bakıma aldı. Yedirdi, ıhlamur ve binumum şeyleri kaynattı, içirdi.

Gidiş uçağımı öteletmiştim dönüş uçağım baki kalmıştı. Şunu anladım ki! Uçakla Ankara'ya gitmek-gelmek şapşallık. Hele de sizi havalimanına bırakıp alacak kimseniz yoksa.

Dönerken 1 saat 15 dakikalık rötar. Evime ancak gece yarısı varmama sebep oldu. Bu hafta sonu da Ankara'ya gittim geldim. Macera dolu. Gene uçakla. Bu biletleri taaa iki ay önce almıştım. Ucuzdu ekonomik gelmişti hadi otobüsle eziyet çekmiyim istemiştim.

Gidiş maceramı anlatmıyorum ama dönüş maceram uçağınız iptal oldu telefonuyla başladı. Tam nikaha gidiyorduk. Gelen telefonu arkadaşım beni işletiyor diye düşündüm. Sonra işin ciddi olduğunu farkettim. Dedim beni sizi arayacağım şimdi müsait değilim. Sonra aradım bana önerdikleri saat sabahın körü uçağı. Yok dedim siz bana paramı geri verin yeter. Dönüş için bir otobüs bileti ayarladım ertesi gün 10.00'da alınmak üzere. Gecenin kimbilir kaçında eve geldiğimiz için sabahı kafamda bileti almak lazım düşüncesiyle zor ettim. Tipik ben:) Şöyle son dakkacı insan olsam her şey yolunda gider. Bileti sabah babama aldırdım. Sonra çok erken oldu diye bir saat ötelettim. Aşti'ye gittik ki! Bomba ihbarı var. Otobüslerin kaçta kalkacağı meçhul. Gittim gişeye alın dedim bu bileti ben gitmiyorum. Yok gitmiyorum bu ne garabet gün dedim. Adam delidir diye aldı biletimi. Handişim sağolsun aldı beni. Eve doğru giderken Varan'a uğradık. 4 aracına bilet bulduk. Ben o şekilde evime vardım. Bundan sonra da İstanbul-Ankara ulaşımımı sağlayacak firma Varan'dır.

Pegasus ise bir daha adımımı atmayacağım firma olacak. Bir tek bağım ötelettiğim biletim kaldı onu da Mart'ta kullandıktan sonra bir daha ne Sabiha Gökçen'i kullanırım ne Pegasus'u.

Neyse gittik secor'u evlendirdik geldik.

Darısı bekarların başına.

Çarşamba, Aralık 02, 2009

ÇİÇEK BÖCEK

Özde biraz faşistlik var bende ya o yüzden ben minare yasağını destekliyorum.

Öyle atıp tutmanın bir anlamı yok işte demokrasiye uyar mı uymaz mı hede de höde de diye. Abicim git bakalım İran'da ben kilise yapıcam diye yaptırıyorlar mı? Adam bıkmış dakka başı minare görmekten istemez. Memleket onun değil mi? Bizde de olsa bu yasak hiç fena olmazdı valla. Yap yap yap nereye kadar. Adım başı camiye tosluyoruz. Gürültü kirliliğini hele hiç hesaba katmıyorum. Bu kadar göstere göstere din yaşanır mı yahu. Biz sanki memleket olarak milletin inancına çok saygılıyız da elaleme laf söylüyoruz.

Ya bir de olan neyine yetmiyor. Daha ne inşaatı. Yeter kardeşim başımıza ne geldiyse din yüzünden geldi. Marx ne demiş Din toplumların afyonudur. Doğru demiş.

Hristiyanı da aynı mok müslümanı da. Bu İşviçre'nin kararına bir şey demiyorum da bu Avrupa'nın çifte standardına acayip kılım. İşine gelen laf sok laf söyle işine gelmeyene kullaklarını tıka gözlerini kapa.

Paralel evren teorisi diyorum bir de. Bir paralelde eminim benim istediğim gibi bir dünya var.
Çiçek böcek DOLU.