Perşembe, Haziran 18, 2009

MADRİD BÖLÜM 2

Araya zaman girdikçe yazmak güçleşiyor. Şimdi bir gayret başlıyorum 2. bölüme. Yazdığım yazının içerisinde link vermeyi bilmediğim için Bölüm I'e yönledirme yapamıyorum ne yazık ki!

Bölüm I'i bitirirken devamında Pazartesi temizliğe ara verip Madrid sokaklarını anlatacağımı yazmıştım. Abim İspanya'ya gitmeden evvel ona hediye olarak İspanya ve Madrid ile ilgili kitapları toplayıp vermiştim. Orada bizim de işimizde yaradı.
İ
spanya'ya gidişimiz Madrid ile sınırlı kaldığı için izlenimlerim İspanya'nın tamamını yansıtmayacak pek tabii. İlginç bir düzenleri var onunla ilgili pek bir şey okumadım okuduklarım da üstün körüydü çok da anlamadım. Ne şekilde yönetiliyorlar? Barcelona'da ayrı bir dil konuşuluyor. Onlar kendilerine İspanya'dan saymıyorlar nasıl oluyor hiç ama hiç anlamadım. Bizim kürt meselesinin ayrı bir hikayesi ayrılıkçı terör örgütü ETA. İşin bu kısmını burada bırakıyorum. Diğer izlenimlerime geliyorum. Sokaklar yaşlı ve bakımlı insan kaynıyor. Özürlüler de cabası kimse hayata küsüp eve kitlememiş kendini. O kadar şaşırdım ki anlatamam. Metroya iniş çıkışlar onlara göre düzenlenmiş gibi de değildi . Her yerde karşımıza çıktılar her yerde ama.

Buraya şu notu da düşmek istiyorum iki farklı zamanda İstanbul'da metroda tekerlekli sandalyeli kişiler gördüm, yalnızlardı. O kadar sevindim ki bir şekilde sokakta oldukları için.

Gelelim Madrid'e dediğim gibi yaşlı kadınlar , erkekler süslü püslü olaraka hep sokaktaydılar. Ancak yüzdeye vurduğumda yüzde 70'i kesinlikle kadınlardı sokaktaki yaşlıların. Şunu da itiraf ediyorum. Bu kadar enerjik ve dışarılarda olmalarını kıskandım. Ben kendimde o enerjiyi bulabilecek miyim diye.

Bu bahsettiklerim aylak yaşlılardı. Bir de hala çalışan yaşlılardan bahsetmek istiyorum. Bir çok yerde hala neredeyse yaşı 70'e dayanmış teyzeler amcalar çalışıyordu. Bunu abime söylediğimde İspanya'da çok ciddi bir işsizlik problemi olduğunu hatta işsizlik rakamlarında bizim bile üzerimizde olduklarını söyledi. Bu krizden önce okuduğum bir makalede şimdiki hükümetlerinin İspanya'da bir mucize yarattığından bahsediyordu. Ekonomilerinin büyümesi açısından avrupanın gözbebeği iken şimdiler de işler tersine dönmüş. Abime yaşlılar buradaysa gençler napıyor dediğimde işsizler dedi doğal olarak.

Türkiye'ye benzer bir başka tarafları da sokaklardaki isportacıları oldu. Ama abim bile bu duruma hayretler içinde kalmış . Bir şekilde göz yumulduğunu düşünüyor. Biz de bile bu kadar değil diyor. Düşün İstiklal caddesine böyle bir şeye şahit oldun mu hiç dedi. Şöyle bir düşündüm. Lavanta ve mendil satan çocuklar dışında böyle bir görüntüye rastladığımı hatırlamıyorum hakikaten. Ama şimdi bu yazıyı yazarken aklıma Ankara geldi. Yüksel caddesini kesen sokaklar akşamları nasıl yerlere bezlerini sermiş isportacılarla dolar ya aynı öyle. Tabii Ankara'daki gibi abartılı olmuyordu durum. Abim sanırım Ankara'nın o halini görmedi hiç :)

Başka birşey de yağmur yağarken birden şemsiye satıcılarının ortaya çıkmalarıydı. Ama ben ıslanmayı tercih ettim. Şemsiye almadım:)

Eğer İspanya'ya gidecekseniz mutlaka üç beş kelime ispanyolca öğrenip öyle gidip. Oldukça işinize yaracaktır. Çünkü çoğu ne yazık ki hiç ingilizce bilmiyor bir kelime bile. Bilip de konuşmuyor değiller gerçekten bilmiyorlar. Ama bir şekilde anlaşıyorsunuz. Size surat asıp da kesinlikle gıcıklık yapmıyorlar.

Gelelim bize;

Abimin de önerisiyle Pazartesi gezmeye karar verdik. Övünmek gibi olmasın iyi harita okuyucusu ve gidilecek yerleri tercih eden ben ve her öneriye açık peşimden sürüklenen annemle. İlk önce Plaza de Orient'ı gözüme kestirdim. Pek de iyi yapmışım çünkü abimin evine acayip yakınmış bir de en güzel meydanlarından biriydi. Sarayın bulunduğu yer tam tarif gerekirse. Pazartesi olduğu için bütün gezilecek yerler kapalıydı. Ancak bir not düşmeli Picasso'nun Guernica tablosunun bulunduğu müze yani Museo Reina Sofia'ya pazartesileri açık salı kapalı. Benim bu dikkatsizliğim annemin işine yaradı ve biz abimin ikea işlerini hallettik bir bütün gün:) Ondan da ileride bahsedeceğim.


Plaza de Orient'a ve saraya bakan evler.
Heykelin arkasındaki saray. İçini gezecek enerji ve vakit bulamadım ne yazık ki!


Sarayın komşusu Katedral.
Oradan yürüyerek Calle de Mayor'a sonra da Plaza de Mayor'a çıktık. Plaza de Mayor. Geniş bir avlu görünümünde.Bir sürü ev bu avluya bakıyor. Bana Eski İstanbul fotoğraflarıyla ilgili bir e-posta gelmişti. Taksim'deki Akm'nin yerinde böyle avlusu olan bir kışla olduğunu görmüştüm. Sonra resimlere bakıp bakıp üzülmüştüm. Size şunu söyleyebilirim. Eğer biz İstanbul'u koruyabilseydik. Kaç tane Paris kaç tane Madrid ya da Roma çıkartırdık içinden. Neyse geçmişe maziii.....
Sonra Metro de Sol'den ver elini Attacho Tren istasyonu. İşte orada karşımızdaki bu manzarıydı. Güzelliklerini görebiliyor musunuz? Tren istasyonuna klimatizasyon sistemi ile bir botanik bahçesi kurmuşlar.



İstasyonun dışarıdan görünümü üzerinde bayrak asılı olan yer. Biraz Sirkeci Garına benzettim ben. Genelde Madrid'i Ankara'ya benzetiyorlarmış. Belki eski Ankara'dır şimdiki Ankara'ya pek benzetemedim ben. Caddeleri acayip genişti. Hani Atatürk caddeleri geniş yapın demişte çok içmiş diye caddeleri onun söylediğinin yarısını yapmışlar diye bir hikaye dolanır ya. İşte bu Madrid caddeleri Atatürk'ün istediği gibi yapılmış çok hoşuma gitti.
Tren istasyonundaki kafede. Burada her yerde serçeler sizin yemeğinize ortaktı. Bizim kediler gibi :)


Bu arada tren istasyonundan gitmek istediğiniz şehirlerle ilgili tren saatlerinin broşürlerini alabiliyorsunuz.


Sonra da istasyona yakın botanik bahçesine gittik. Oradan da yürüyerek gene Sol Meydanına çıkıp kendimizi abimin evine atıverdik.

Burası da Prado müzesi burayı da gezmeye vakit ve enerji bulamadım.

Binaların üstü böyle heykellerle doluydu. Mimariden çok anlamadığım için anlamı nedir nasıl bir dönemi yansıtır bilmiyorum ama ilgimi çeken özelliklerden biriydi.

5 yorum:

cinar dedi ki...

başta uzun bir yazı görünce hani fotoğraf diyecektim sonra onlar da geldi. gerçi ben bakmıştım hepsine de zaten :)
valla hiç öyle deme enerjim yok falan. daha ne olacak Çakılım? gezmişsiniz işte ne güzel. annene de ayrıca bayıldım ya. kendisine çok selam söyle ve öp benim yerime :)
bende bu kadar fotoğraf yükleyecek enerji bile yok. ben doğru dürüst fotoğraf yükleyememiştim hatırlarsan. tebrik ediyorum seni o yüzden. gribin nasıl, iyi misin biraz daha?
öptüm.

cakiltasi dedi ki...

çınarım daha milyonlarca fotoğrafım var. facebook'a koymadıklarımdan da koyduklarım oluyor :) çok komik bir cümle oldu:)
enerjim olsaydı daha nerelere giderdik ondan dedim. bayağı yorulduk oradayken çoğu zaman annem pes dedi kendim deli danalar gibi sokaklara girip çıktım aman şuradan geçmemiştim ben diye hehehe.
anneme selamını ve öpücüklerini ileteceğim:)
grip bu yazıdan sonra iyi oldu. ateş yok ama böyle halsizlik, bıkkınlık, yorgunluk ,burun yakınması.
hafta sonu geliyorsunuz di mi çınarım. ben cmt evdeyim. istinye park'a gelirken alo diyiverin oki mi?

Basak dedi ki...

ispanya benim hayallerimin ülkesi. Geçen Aralık ayında uzak bir afrika ülkesinden dönerken iki uçak arası 3 saat geçirdim Madrid'de, ucundan tadına baktım sadece. Tadı damağaımda kaldı. Tam da noel sabahıydı, her yer bizim gibi bir kaç meraklı turist dılında boş ve kapalıydı. Enteresan bir şehir, hem avrupalı hem değil, hem akdenizli hem kuzeyli. Hele o lisan... Hastasıyım...

cakiltasi dedi ki...

Gerçekten çok güzel bir memleket. Hem bizim gibi hem değil. Mutlaka tadını çıkartmalısın :) Benim bile tadı damağımda kaldı. Annem yorgunluktan dili dışarıda evde kendini koltuğa attığında ben haritadan bakıp anneme bak şuralara daha gidemedik. Hiçbir yer göremedik diye dert yanıyordum:)

cinar dedi ki...

geliyoruz şekercim.
ararim geçerken, oturur sohbet ederiz yine vaktin varsa. bir de terminator e gidelim diyoruz. uygun olursan beraber gideriz belki?
muck