Salı, Ocak 29, 2008

ŞÖYLE BÖYLE

Şubat gelmeden son bir Ocak gönderisi daha yayınlayayım dedim. Tembellik nereye kadar!!!

Bu hafta sonu Ankara'ya gittim geldim. Perşembe gece kurs sonrası yola çıktım. Gidişim evlere şenlikti. Akılsız başın cezası olan biten. Olan biten de bir şey yok da. İşte yorgunluk. Çarşamba gece evi temizlemeye kalktım. Tabii ki evin tamamını temizlemem mümkün olmadı. Banyo ve Mutfak paklandı. Koca bir bavul hazırlandı, Ankara'ya bırakılacaklardan oluşan. Sabah eşşek ölüsü bavul yüklenildi işe koşturuldu. İşten çıkıldı koştur koştur Cihangir'e gidildi. Bavul Çiğdemler'e bırakıldı. Oradan kan ter içinde kursa yetişildi. Kursta ara sonrası ikinci derse başlamak saatler aldığı için normal saatinde çıkılmak zorunda kalındı. (Kimbilir ne zaman bitirdiler ikinci dersi. ) Gene koşturarak Çiğdemlere gidildi. Bavul alındı ve servise yetişildi. Bir tane yavşak taksiciye denk gelindi. Allahtan mesafe kısa olduğu için çabuk kurtulundu. Gecenin körü Yeniköy'e gidiyor olsaydım ne halt ederdim diye de düşünülmeden durulmadı.
Neticede 23.30 otobüsüne bir şekilde ulaştım. Ama yolculuk kabustu çünkü kaloriferi abartmıştı amcalar. Aycan bana demişti de çok sallamamıştım. Şöyle yapsaydın böyle yapsaydın diye akıl vermiştim bir de. Canım benim haklıymış valla işkenceden öte bir şeydi. Çoraplarımı dahi çıkardım öyle söyleyeyim size donumla oturacaktım da vazgeçtim yani o kadar.

Neyse perşembeden gitmeme sebep rutin doktor kontrolümdü. Kan tahlilerimi iş günü Gazi hastanesinde yaptırabilmek için öyle bir yol izledim. Yeri gelmişken aşağıya eklediğim haberi de okuyun lüften.

Tıp fakülteleri iflasın eşiğinde


İlaç ve tıbbi malzemeleri kendileri temin etmek zorunda olan üniversite hastaneleri para bulmakta zorlanıyor. Kamudan alacaklarını tahsil edemediklerini belirten yöneticiler, "Yastık kılıfı bile alamıyoruz" diyor
ŞÜKRAN ÖZÇAKMAK İstanbul

Yatan hastaların ilaç ve tıbbi malzemelerinin hastaneler tarafından temin edilmesini öngören Sağlık Uygulama Tebliği(SUT), üniversite hastanelerini iflasın eşiğine getirdi. "Yastık kılıfı alamaz hale geldik" diyen tıp fakültesi yöneticileri, 3-5 ay sonra hastaya "Çarşafını evden getir" demek zorunda kalacaklarını belirtiyor. Yöneticiler teknolojiyi takip edemedikleri gibi hurdaya çıkan cihazların yerine yenisini koyamadıklarını söylüyor.
İşte üniversite hastaneleri yöneticilerinin konuyla ilgili görüşleri:

Prof. Dr. Rıfat Murat Akal (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Vekili):
"Fakültemizin kamudan 70 milyon YTL'nin üzerinde, hatta kesilmemiş ve henüz onaylanmamış faturalarla birlikte 100 milyon YTL alacağı var. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) borcunu ödemeyince biz de firmalara borçlanıyoruz. Yastık kılıfı dahi alamaz duruma geldik. Yakında hastaya, 'Çarşafını evinden getir' demek zorunda kalacağız. Teknolojik ömrünü dolduran cihazların yerine yenisini alamıyoruz. 20 milyon dolar civarında cihaz almam gerekiyor.
Teknoloji çok hızlı ilerliyor ve biz de bu teknolojiyi parasızlık nedeniyle takip edemiyoruz. Döner sermaye katkı payı düştükçe öğretim üyeleri özel hastanelere kaçıyor veya yarım gün çalışıyor, araştırma görevlileri uzmanlık sınavlarına katılmak istemiyor. Öğrenci yetiştiren tıp fakülteleri de bu gidişle iflas edecek."

Prof. Dr. Ceyhun Oral (Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı):
"Radyoterapi cihazı bozuk. Yenisini almak lazım, 3-4 milyon YTL değerinde bir cihaz. SGK'dan 24 milyon YTL alacağımız var. Üniversite hastanelerine katma bütçeden, özellikle bina yenileme konusunda yardım gelmedi. Bu işler bizi büyük oranda zayıf düşürdü. Toplu ihale yapamaz durumdayız. Binalarımızda deprem güçlendirmesi çalışması yapılıyor. Dünya Bankası'ndan karşılanacak denilmesine rağmen deprem güçlendirmesi için bize para ödenmedi. 3 yıldır tüm paralarımızı yatırdık. Onarılan bölümler kapalı olduğu için hasta da kabul edemedik. Yani kazanç da kesildi. Deprem güçlendirmesi için yalnız 50 milyon YTL harcadık. Şu an Cerrahpaşa'nın bütçesi 18 milyon YTL'de bekliyor."

Prof. Dr. Mithat Erenus (Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı):
"Devlet yalnızca maaşımızı ödüyor. Elektrik, su, temizlik, güvenlik gibi altyapı hizmetleri ile cihaz, malzeme, ilaç alımına kadar her türlü ihtiyaç döner sermayeden karşılanıyor.
Döner sermaye katkı payım düştükçe öğretim üyelerinin paralarını ödeyemiyoruz. Öğretim üyeleri üniversitelerden kaçıyor. Klinik branşlarda çalışan öğretim üyelerinin yüzde 90'ı yarım gün çalışıyor.
Hemşire yok, personel yok, teknisyen yok, sekreterim yok. Paramız olmadığı için cihaz alamıyoruz. Yatak yok. Hastanemize gelen kanser hastasını kovamadığım için acilde yatırıyorum. Hastane full çalışıyor, ama kâr edemiyorum."

Prof. Dr. Ahmet Özkağnıcı (Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Başhekimi):
"Maddi sıkıntılar nedeniyle acil dışındaki vakalar, ameliyat ve yatak hizmetlerini erteleme kararı aldık. Hastalara ilaç temin edemez hale geldik. 16 milyon YTL alacağımız, bir o kadar borcumuz var. Alacağımızı tahsil edersek borcumuzu ödeyeceğiz.
Döner sermaye geliriyle cihaz alamayız, teknolojik takip yapamayız. Şu anki tabloyla yeniliğe ayak uyduramayız. Bundan tıp eğitimi, hastaların sağlık sorunu etkilenir. 4 yıldır feryat ediyoruz. Bakanlık, üniversite hastanesini yok farz ediyor."


Cuma hastane işi doktor işi koşturarak geçti. Cumartesi de Meteksan'nın yılbaşı balosuna gittik. Pazar da öyle geçti. Sayılı gün çabuk geçti anlayacağınız. Kimseye doyamadım. Aklım Ankara'da kaldı.

Şaka maka konsere çıkacağım hakikaten dünyaca ünlü ritim ustalarıyla beraber biz de Okay Temiz Ritim Atölyesi olarak dümbeleklerimizi tıngırdatacağız. Meraklılarına duyurulur.

http://www.biletix.com/event.htm?id=JOKR1
Okay Temiz "Ritmin Günü"
tarih : 11.02.2008 20:30:00
mekan : Türker İnanoğlu Maslak Show Center


Bir başka haber de mahkemeyi kazanmışız. Bahsedip bahsetmediğimi hatırlamıyorum. Mavi Bilgisayar'ın vurdumduymaz tavrı ve tüketiciyi aptal yerine koyması nedeniyle açtığımız davayı kazanmışız. Paramızı geri vermekle yükümlü artık. Beni 40 gün boyunca bilgisayarsız bırakmalarının, lütfedip de aramamalarının, ben arayınca da 30 iş günü efendim geyiklerinin sonucu. Herkesi de bu tip konularda hakkını aramaya davet ediyorum. Her şey satana kadar değil efendim. Sattıktan sonra da o malla sorumlu olduklarını unutmasın firmalar.

İşte şimdilik havadisler bu kadar.

Pazartesi, Ocak 14, 2008

üşüyorum

Evet gene sesim çıkmadı bir süredir. İçimden yazmak gelmiyor. Geçiyorum başına yeni gönderi diyorum. Bir iki satır yazdıktan sonrası gelmiyor nedense.

Yazdan çok sıkılmıştım. Hem akrep derdinden hem de bunaltıcı sıcak yüzünden biran önce kış gelsin istiyordum. Şimdiyse ne yazı istiyorum ne kışı. O kadar çok üşüyorum ki çaresini bulamadım. Kansızım o bir gerçek. İşte yün atkımı sarmış oturuyorum. Ayaklarım ise sanki çıplak ve soğuk havada öyle duruyormuşum gibi. Geçen hafta üst üste iki tane yün çorap giydim bana mısın demedi. Eksi derecelerde giyilen dağçı botlarım bile benim üşümeme engel değil. Bu acayip bir asabiyet ve huysuzluk yapıyor. Üstüne üstlük muayyen gün sendromu da eklenince pek çekilmezim anlayacağınız.

Şimdi saat 5'te çıkıp eve gitme hayalleri kuruyorum bilmiyorum yapabilir miyim?