Çarşamba, Haziran 25, 2008

SICAK DAHA DA SICAK OLACAK

Yakın zamana kadar soğuktan şikayet ediyordum di mi? Şimdi ise sıcaktan şikayet ediyorum. Hem de nasıl sıcak yaşama sevincinizi alıp götüren cins. Sokakta yürümeye ne hal var ne istek. 20 yıl sonra kavrulacağız haberleri karşısında ürküyorum açıkçası. Şimdi kavrulmuyoruz da napıyoruz?

Bu cuma Çubuklu Hayal Kahvesinde konserimiz var. Boğaza nazır hoş bir konser olacak sanırım. İstinye'den tekneyle geçeceğiz bu da çok hoş bir tesadüf benim için. Evime çok yakın. Konser sonrası eve dönüş çilesi yok pek güzel. Konser öncesi kurs tayfasını eve çağırdım gelin mahallemizin koyunlarını tavuklarını tanıştırayım size dedim. Tamam dediler:)

Cumartesi de cerenimo'nun annelerinin zekeriya köydeki evlerine mangal ve havuz partisine gideceğiz. Konser fotoları karşılığı bana rüşvet:)

Aycan bugün vizeye başvurdu banka hesabına takılmışlar. Bakalım ne olacak benim bekleyişim bitti onu ki başladı.

Ülke gündemine girmiyorum uzun zamandır. Dingil amcaya laf giydirmeden olmayacak ama. Hiç mi kafası çalışmaz bu insanın. Travmanın anlamının ne olduğuna baksın önce. Bu ülke buralara nasıl gelebildi bir onun vicdan muhasebesini yapsın. Sünger Bob kadar akılları yok. Dingilin önde gideni.

Bir de toplumcak pisiz, kokuyoruz. Biyonik kedi yazmış. Hadi yıkanmıyorsunuz bari deodarant kullanın da leş gibi kokmayın be anacım. Ya da toplutaşımları kullanmayın allah rızası için. Bütün yolculuk bir işkenceye dönüşüyor sayenizde.

Gıcık olduğum bir başka husus da. Biri aradığında karşı tarafa aktaracağınız esnada. Bir şey uyduruver sen denmesi. Ben beceremiyorum bu işi. Ne uydurayım kardeşim???

Bir de galiba ben kötü bir insanım yani kötü değilde. Kendi ilgi alanım değil diye belki de bebek bloglarına biraz kılım. Ay benim bebeğim bunu yaptı ay benim oğluşum şunu dedi yedi..... Yeni anneler hayat sadece sizin ve bebeğiniz etrafında dönüyorsa sanki bir terslik varmış gibi geliyor bana. Ben anne değilim olunca göreceğim. Ama inşallah böyle olmam. Etrafımdaki insanları ikinci plana itmem ve üzmem.

Şimdilik bu kadar.

Pazartesi, Haziran 23, 2008

SON HAVADİSLER

Geçen hafta nedense bir tuhaftı benim için. Hoş beş değildim.

Çınarlarıma yaptığım Ereğli gezimden bahsedeyim biraz. 13 haziran akşamı bindim otobüse saat 12'ye varmadan indim Ereğli'ye. Çınar ve sevgili eşi beni karşılamak için çoktan gelmişlerdi. Şeker evlerine gittik bana çorbacık ikram etti Çınarım. Sonra börekler yedik ve yattık. Ertesi gün mükellef bir kahvaltıdan sonra mağaraları ziyaret ettik ve sahil kenarında soğuk içeceklerimizi yudumladık. Sonra eve geçtik dinledik. Benim saçlarımı kestirmeye gittik. Baştan yaratıldım. Yeni bir ben çıktım:) Sonra Yalı restorana süper manzaralı masamıza gittik ve bir güzel rakılarımızı yudumladık. Gece eve gidip wii oynadık. Pek eğleceliydi. Sonra çınarlarım bana çok sevdikleri bir film seyrettirmek istiyorlardı ama ben oyunbozanlık yapıp sızmaya başladım. Sonra Cem Yılmaz'da bile uyuduğumu söyleyip kendimi affettirmeye çalıştım:)

Ertesi gün de süper bir kahvaltı yapıp sandal sefasına çıktık. Sonra lojmanların olduğu yerlere arabayla tur atıp eskiden musiki derneğinin olduğu taş binadan pek güzel hamurgerleri midemize indirdik. Sonra onlar beni bindirdi ve İstanbul'un yolunu tuttum.

Çok güzel bir hafta sonuydu harika arkadaşlarıyla tanıştım hepsi çok şekerleri. Prensesler gibi ağırlandım çok mahçup oldum. Çınarıma iyi ki beni keşefetmiş diyorum. Çoook çook sevgiler.


Bu hafta sonunu ise Aylar önceden almış olduğum Gogol Bordello biletim nedeniyle İstanbul'da geçirdim. Ve de nice haftalardır yapamadığım temizliğimi yapıp kırklandım. Cumartesi sabah 9.00'da başladım. Pazar saat 18.00'de evden çıkana kadar sürdürdüm. Azıcık ütüm kaldı şimdi.
Gogol konseri beni pek açmasa da umduğum gibi çıkmasa da. Ya da ben umduğum gibi olmasam da iyi ki gitmişiz diyorum. Kurstan füfü, yasmin, cerenimo ile gittik. Santral İstanbul neresiymiş Otto'nun oradaki yeri nasılmış onları gördüm. Ve kızlarla biraz daha samimi oldum. Hatta gece de Yeniköy'e taksi 25 ytl diyince ne vericen o kadar para dediler ve Füfü'nün Ortaköy'deki evinde kaldım. İyi oldu sabah 10 dakika da işe gittim. Ve 27 haziran konserine tişört param da cebimde kalmış oldu. Şimdi eve gitmenin hayalini kuruyorum. Saat 2.30'da yatabildik çünkü. Pazar günü gece konserine gitmek neyimize bilmem.

Şimdi pasaportum geldi. Vizemi almışım. Pek sevinçliyim. Darısı Aycan'nın başına ama beni gıcık etti. 1 aydır şunu hazır et bunu hazır et şöyle böyle dedim. O zaman tam dinlemedi. Şimdi şu ne bu ne. Neyse bakalım umarım onunki de hallolur.

İşte havadisler bu kadar.

Perşembe, Haziran 19, 2008

BEKLEYİŞ

anlatacaklarım var çınarlarım'a yaptığım ziyaret geçirdiğim güzel hafta sonu ama bu aralar yazamıyorum kafam meşgul. şu vize iş canımı sıkıyor. yapı itibariyle paniğim. beklemek konusunda olumsuz düşünceliyim.
ne yazık ki 3. dünya ülkesiyiz. itilip kakılmaya açığız. gıkımızı çıkarmaya hakkımız yok.
neyse şimdilik bu kadar.

Salı, Haziran 10, 2008

ANKARA-İSTANBUL

Bir kediş sahibi olamadım daha ne yazık ki ! Tembellik artı evde durmamak bu durumu ertelememe sebep.
Ankara'ya gittim geldim ama bu kadar yorucusu olmamıştı heralde. Cuma 22.00 gibi yola çıktık. 1 saat sonra yağmur başladı. Yollar da inanılmaz kalabalıktı. Sanırım tırların ve kamyonların yola çıkış saatine denk geldik. Yağmur sebebiyle görüş mesafesi çok düşüktü . Selo'da arabasına güvenemediğinden yavaş kullanmaya başladı. Yolda bir de anneannesinin vefatını öğrendik. Zaten hastanedeydi ama çok ani oldu bu haber. Bu durumda sabah saat 06.30'du ben evime gittiğimde. Deli bir arabayla 3 saate gidilen yol 8.30 saate ancak bitti. Nedense Ankara-İstanbul bana hiç kısa gelmiyor. Hep uzun hep uzun. Eve gelip 3 saat uyuyup yapılacak işlerin stresiyle uyandım. Attım kendimi sokağa. Önce Pino'ya oradan Deniz'lerin Ege'sine çok tatlıydı maşallah, anneanneleştim ama pek sevimli bir şey. Sonra kabusum olan kuaför kısmına geldim. 3. kuaförde ancak saçlarıma fönümü çektirebildim. Saatlerce fön için beklemek beni acayip geriyor. Bir de net bir şey demiyor olmaları çileden çıkartıyor. İlk girdiğim 10 dk beklersiniz dedi sonra kimse benimle ilgilenmedi. Hepsi hayattan bezmiş bir sürü çalışan. Baktım gelen giden yok pardon çok bekler miyim dedim. Yarım yamalak birine seslendi sonra gene tık yok. Çektim çıktım. Bu konularda acayip fevriyim. Birden gözüm dönüyor ve sinir basıyor. Kötü bir huy napıyım. Ben birine net bir şey diyemiyorsam izah ederim durum bu ve bu. Eğer dediğim vakitten çok beklettiysem gelir özür dilerim bir şeye ihtiyacı var mı diye sorarım. Bir özür bütün dünyalara bedel. Ama yok saymak en çileden çıktığım hadise. Bir de ser de ufak görünmek var ve de kaale alınmamanın verdiği kompleks ehh hepsi biraraya geldi mi gel de çileden çıkma. Neyse çektirdim bir yerde allahtan fena da olmadı. Minnoşun karnı acıkmış bayılmak üzereymiş o yüzden yemek yedik sonra selolara bi uğradık oradan ver elini nikah salonu. Bir anda geçip gitti. Yarım saatlik şey için mi o kadar eziyet. Ben düğün sevenlerdenim. Gelinlik giyilecekse hakkı verilsin yani tüm gün çıkmasın ki bi anlamı olsun. Bizim kız evlendi ama hani sonrasında ne yaptılar ne ettiler hiç bilmiyoruz yangından mal kaçırır gibi kaçtık geldik. Zaten bizim varlığımız da ona çok bir şey ifade etmiyordu kanımca. Bir yastıkta kocasınlar mutlulukları daim olsun. Biz görevimizi yerine getirdik nasılsa. Bundan sonra yapacağım bir şey kalmadı. Sandınız mı ki gün bitti benim için. Aycan'nın müdürüne gittik orada yemek yedik sonra teyzeme uğradık sonra maç seyretmek için arkadaşlar rezervasyon yaptırmışlar onların yanına geldik. Eve gittiğimizde 1'di sanıyorum sızdım kaldım. Ama olmadık bir satte uyandım uykumu alamadan. Deli gibi bir baş ağrısı başladı. Yola çıkana kadar da geçmedi maalesef. Saat 3'te de binip İstanbul'un yolunu tuttum.

Bu arada Türkiye'de neler olup bitiyor pek ilgilenmiyorum görüldüğü üzere. Üç maymunluğum devam ediyor.

Bugün bir habere denk geldim. Paul Newman'ın kanser olduğu idda ediliyor diye. Sonra aaa dedim benim ilk aşkım nasıl da varlığını unutmuşum. Çocukluğumun kahramanlarından biri belki biraz da gençliğimin bir diğeri de Clint Eastwood'tur Kirli Harry'leri çok severdim. O ne karizma insandı benim için. "İYİ KÖTÜ ÇİRKİN"i unutmak hele müziğini. Müziklerini dinleyip dinleyip eskiyi hatırlıyorum. Pek severim ya geçmişte yaşamayı.

Şimdilik havadisler bu kadar

Cuma, Haziran 06, 2008

Çınarım üzerimde bir tembellik bir tembellik sorma. Gecen cuma eve gittim alel acele evimi temizledim. Cumartesi saat 9.00 itibariyle ilaçcı geldi. O işini bitirdi ben de fırladım önce Taksim'e Çidom'la buluştuk Beşiktaş'a gittik. Oradan ıvır zıvır alışverişlerimizi yaptık. Sonra tekrar Taksim bir saat oturduk ardından ben karşıya geçtim. Oben Abla'mın doğum günü sebebiyle. Ona ve kızı Ilgaz'a hediye aldım. Orada bir süre takıldım. Sonra uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla buluştum. Sonra teyzeme gittim. Orada "YOL ARKADAŞIM" ı keşfettim. Sabah Oben Abla'ya kahvaltıya gittim. Teyzem Tarabya'ya gidiyormuş beni eve bıraktı. Hafta içi de Çarşamba günü karşıya gittim geldim. Ve iflas ettim :) Dün ritim kursumu ektim. Gidecek hal kalmamıştı. Garip bir haldeyim. Ateş basıyor büyük bir halsizlik ve ağrı her tarafımı sardı. Parol içtim mi geçiyor sonra tekrar başlıyor. Dün gece 3 kere sırılsıklam terledim. Sucuk gibi ama böyle bir tuhaf. Ya benim evde var bir şey ya da ben de. Neyse bugün de Ankara'ya gidiyorum. Bizim kızın nikahı var. Evleneceğini söylemeyenin. Otobüsle gidecektim ama bir arkadaşım arabayla gidiyormuş onunla gideceğim şimdi. İyi ki arabayla gidiyorum:) Yoksa vay halime. O yüzden de elim bloguma değmedi. Mütamadiyen yorgunum. Niye böyleyim bilmiyorum ama bu İstanbul hiç yaramıyor bana galiba. İşte böyle değişik bir şey yok. Artık hafta içleri bir eğlencem daha var. Yol Arkadaşım. Çok sevdim ben o diziyi. Salya sümük ağladım gene.