Çarşamba, Eylül 23, 2009

BULAŞIK BEZİ

Eldiven zamanım gelmiş. Ellerim buz gibi dötüm karpuz gibi. Yok yok karpuz gibi değil. Nedensiz bir zayıflama durumum söz konusu bu aralar. Hoş bu durumdan son derece mesudum.

Bayram geçti gitti. Ha gelecek ha gidecek derken. İşe bile geldik. Bayramda Ankara'ya gidesim var demiştim ya! Gitmedim. Onun yerine köye gittim.

Cumartesi gittim pazartesi döndüm. Dönüşümü de arabayla gerçekleştirdim. Arabanın yan tarafını çizdirdiğimden bahsetmiştim. İşte babam doğum günü sürprizinden sonra arabayı Lüleburgaz'a götürdü. Daha ucuza yaptırılır diye. Sen bir hafta sonu geldiğinde alırsın dedi. Ben de bayramda geleyim dedim.

İçimden geçen duygu selini buraya aktarmakta biraz zorlanacağım. Babaanneciğim günden güne geriliyor. Artık konuşmaya üşenir olmuş. El hareketleriyle anlatmaya çalışıyor çoğu zaman. Duyma güçlüğü çekiyor. Duyamadığı için algılayamıyor. Ama espiri yapmayı da ihmal etmiyor. "Evin kızı geldiğinde bulaşık bezi titrermiş beni de alacak diye" dedi. Bunun demesinin nedeni aşağıdaki paragrafta saklı:)

Bu gidişimde hazır arabayla döneceğim için ne bulduysam doldurdum. Tahta bavul, kömür ütüsü, çinko kapkacak, en önemlisi babaannemin ayaklı eski singer makinası, Üç parçaya ayırıp yerleştirdik arabaya, bütün sardunyaları, saksı da biberi, komşunun verdiği ismini bilmediğim diğer üç saksıyı, kavunları, patlıcanları, reçelleri, peynirli biberi. Herbir şeyi aldım. Benim oturacağım koltuk dışında her yeri dolu bir arabayla İstanbul'a kadar geldim. Köydeki evden benim ev tamı tamına 206 kilometre. İki saati biraz geçkince bir sürede vardım evime. Yumuk'umla Mumuk'umu bir koşu görüş iki mıncıklayıp. Yükümü boşaltmaya başladım. Yoldan geçen iki genci çağırıp dikiş makinasının ayağını kapı önüne kadar da taşıttım. Sonra tek tek taşıma işlemimi bitirdim.


Bir buçuk gününü İstanbul'da evimi kazımakla ve kuzenlerimle sinemaya giderek geçirdiğim bayram böylece gelmiş ve geçmiş oldu.

Cuma, Eylül 18, 2009

ÇOK GADDARIZ

Kafama demin bir şey dank etti.

İnsan bilmediği ilk defa gördüğü, korktuğu şeyi anında öldürmeyi ondan kurtulmayı düşünüyor. Zarar verip vermeyeceğini düşünmeden. Panama'da öldürülen zavallı garip yaratık. Niye canavar demişler ki! Ne zararı var belli mi? İşin en acı tarafı ben de akrep gördüm mü hemen öldürmeyi tercih ediyorum. Amacım onun rahatsız edici varlığından kurtulmak. Ne kadar gaddarız. Şimdi kendimden ve insalıktan nefret ettim.

İSTANBUL'DA SONBAHAR


Teoman-İstanbul'da Sonbahar - For more funny videos, click here

Perşembe, Eylül 17, 2009




Sabahtan beri bugünü cuma olarak yaşıyordum. Biraz önce gerçeği anladım ve hayal kırıklığına uğradım.

John Steinbeck'in Sardalye Sokağı'ından sonra Hakan Günday'ın Piç'i ne kadar da uymuş farkında olmadan.

http://tr.wikipedia.org/wiki/John_Steinbeck
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hakan_G%C3%BCnday




GERÇEK HAYAT

Ben çok beğendim. Mor ve Ötesi'nin eski elemanlarından.

http://www.derinesmer.info/ buradan şarkıyı indirebiliyorsunuz.



Salı, Eylül 15, 2009

SUYUN HİSLERİ

Dr. Masaru Emoto ve Su Üzerinde Araştırması from Feeder on Vimeo.



Aycan'ın bana anlatmak istediği buymuş.

AH ŞU MEDENİYET


Türkiye'nin hızlı gündeminden fırsat bulduysanız. Amerika'daki sağlık reformuna sosyalizm geliyor diye karşı çıkan Amerikalılarla ilgili haberleri de görmüşsünüzdür.

Michael Moore'un Amerikan Sağlık Sistemini eleştirdiği Sicko'yu da seyrettiyseniz. Bu galeyana benim gibi anlam veremeyebilirsiniz.

Dünyanın her yerinde aynı. İyi şeylerin yapılmasını istemeyen kötüye mahkum olmaktan zevk duyan bir taraf var. Bunların bir kısmı çıkarları etkilenmesin isteyenler bir kısmı da katıksız hödük olanlar.

Bu arada Michael Moore'un belgeseli hoşuma gitti ancak benim için şöyle bir inandırıcılık sorunu yaşattı. Benim bildiğim kadarıyla İngiltere'nin sağlık sistemi acınacak durumda. Hem yazılan çizilenlerden hem de tanışlardan öğrendiğim kadarıyla tabii. Ama konunun uzmanı değilim.

Ancak Hollanda Sağlık Sisteminin çok daha acınacak durumda olduğunu iddia edecek kadar bazı şeyler biliyorum. Özellikle doğum konusunda. Ekşi Sözlük'ün Hollanda sağlık sistemi başlığına girilenleri bir okuyun.

İşte gelişmiş ülkeler ve sağlık. Bu aralar medeniyet ilerledikçe medeniyetsizleştiğimizi düşünüyorum kara kara. Ne o 3G gelmiş uzay çağı yaşıyormuşuz tabii yav.

Efes'teki Antik kentin eski bireylerinden olsaydık daha medeni yaşıyor olurduk.

Pazar, Eylül 13, 2009

Perşembe, Eylül 10, 2009

FALLANAMADIM

Sanırım alerjik nezle oldum. Böyle bir tabir var mı bilmiyorum ama sabahtan beri hapşurmaktan gözümün yaşarmasından burnumun içindeki o garip sancıdan öyle helak oldum ki! Sanki bütün gün ağlamışım gibi bir yıkıntı var üzerimde. Başım kazan, ruhum çekilmiş gibi. Çok yorgunum be blog niye böyle oldum ki!

Kursu arayıp dersimi iptal ettirmek istediğim iki sefer de çocuk çok garip internet yavaşlıyor sizinle konuşurken dedi. Normaldir dedim beni sevmez teknoloji. Dün de falcıya gideyim dedim. Falcı yağmurda ıslanmış üşütmüş. Falım fallanmadı yani.

GENE ÇOK PİS DELLENDİM

Yazmıyım söylenmiyim diyorum ama işte olmuyor. Ben biraz Türkiye'den kopuk yaşıyorum bu aralar. Yani kopuk demişken illa ki gazete okuyorum. Ama öyle haberin başlığı sinirimi bozacak cinstense okumuyorum. Hele hele haber hiç seyretmiyorum. Televizyon açıksa dizidir filmdir öyle şeyler buluyorum. Tartışma programı mı hiç durma kaç.

Böyle oldum kafam rahat sinirim huzurum yerinde.

Amma yaşanan felakete gelince orada duralım biraz.

Biraz acımasızca olacak ama bize her şey müstahak anacım. Bu felaketin üstüne deprem olsa yarımız ölse vah vah tanrının da hiç adaleti yok. Acımadı gördün mü nasıl da vurdu ? Demeye yüzümüz olmaması lazım. Sen niye dereleri toprakla kaparsın ya niye acaba? Elin Avrupalısı nehir kenarına dere kenarına şehrini kuruyor. Biz üstüne var mı böyle gerzeklik yok tabii. Sonra nasıl bir gerzeklik var sen dere üstü evi ancak bu kadarına paramız yetiyor diye satın al. Sen hayatını korumazsan, sen hayatım benim için değerli demezsen, seni ahırda bile yaşatırlar. Bunun mal mülkle, zenginlikle, sosyal adaletle alakası yok. Bunun hakkını aramakla, eşek yerine konmayı kabullenmekle, allahın takdiri demekle alakası var. Kaç yıldır belediye ellerinde olduğu halde hala daha İnsanların suçu diyen bir andavalı dinleyende suç. Her şey müstahak. Yıkılsın gitsin şu İstanbul hepimiz boğulup gidelim de o da kurtulsun bizde.

Çok pis dellendim. O ikitelli denen ucubeyi ben biliyorum. Böyle çarpık böyle korkunç bir semt daha yok diyemem mutlaka var İstanbul'da. Felaket geleceğim diyor daha oraları görür görmez. Daha bunun depremi var. Yeni yapılan Silivri Kapalı cezaevinin çatısı çöküyor yahu. Var mı daha ötesi allahaşkına. Nerede güvencedeyiz bu memlekette. Koyun olduğumuz sürece daha çok güdülürüz.

Salı, Eylül 08, 2009

ZAMANI GELMEK


İstanbul bugün kapkaranlık. Kışın habercisi gibi. Nedense hoşuma gidiyor böyle havalar. Çok da soğuk olmadı mı keyfinden yenilmiyor. Korunaklı bir yerde olmak gibisi de yok.


Doğum günü kutlamalarımın biraz uzun süreceğinden bahsetmiştim ya işte ona dair bir yazı yazmak istiyorum. Cuma günü sağolsun arkadaşın terasında böyle hoş sohbet hediye faslı olan bir gece geçirdim. Ertesi gün de Oben Abla'mın arkadaşının kuzenindeki yemeğe gittim. Deniz benimle yaşıt 1 eylül doğumlu. Nasıl oldu da bugüne kadar tanışmadık hiç bilmiyorum. Farmville sayesinde tanıştığımızdan bahsetmiş miydim acaba? Bu farmville çılgınlığı nelere kadirmiş. O sayede arkadaş olduk sonra da farmville de komşu gerisi geldi zaten. Bostancı Şenesenevler de bir ev ama rüya gibi bir ev. Koskocaman bir bahçe tek başına yıkılmadan kalmış, sahipleri sayesinde. Deniz'in dedesinin eviymiş. Deniz de orada doğmuş. Onlar müştemilatta kalıyorlarmış sonra apartmana çıkmışlar, fenalık geçirdim diyor. Son üç senedir de müstemilata geri gelmiş. Ev de ise halaları oturuyor. Onlar da yaz boyu yoklarmış. Böyle güzel bir evi ancak eski evleri bilenler anlayabilir. Resim yok çünkü makinamı götürmemiştim. Teyzemler yıllardır Suadiye'de oturduğu için gün be gün yok olan evleri biliyorum. Ama böylesi güzelini hiç görmemiştim. Ve başına bir iş gelmeden kalanını. Umarım hiçbir şey de gelmez. Çünkü daha yeni Oben Abla'ların apartmanının yanındaki bahçeli caanım evin yıkılacağını öğrendim. Bu nasıl vicdandır bu ne açgözlülüktür anlamıyorum. Emirgan'da Yeniköy'de kılına dokunulmayan evler neden karşıda bir bir yıkılıyor. Onlar da tarihi onlar da eski onlar da güzel. İleride tarih kitapları ne yazacak biliyor musunuz. İstanbul; Türklerin ağzına ettiği şehir. Güzelmiş, yazık olmuş.


Neyse dellenme yeter. Biraz da geceden bahsedeyim. Bahçede oturduk filmlerdeki gibi. Mangal yaktılar. Deniz bilgisayarını getirdi benimkinin aynısı, cep telefonumu kendinin ki sandı. Mutfağa gittim benim tezgahın aynısı, küllüğe baktım ki annemlerde kalan eski yeşil cam küllüğün bir boy ufağı. Sonra tezgah da ilaçlarına bakarken aaa benim ilacımdan dedim. Deniz şok içinde baban kim dedi. Hehehe yani ikizmişiz ama haberimiz yok hesabı. Daha kurcalansa daha neler ortak çıkacak. Konuşamadığım ayrıntısını bilmediğim bir konu ise Deniz troid kanseri. Umarım tez zamanda iyileşir. Çok hoş bir gece geçirdim. Çok da tuhaftı bu benzerlik. Bilmiyorum evren bana ne demek istiyor. Her şey zamanı gelince oluyor ben buna çok inanıyorum. Deniz'le tanışmamız şimdi olması gereken bir şeydi demek ki! Tıpkı Yumuk'la Mumuk'un geldiği zaman gibi.


Eve dönerken de dolmuş kuyruğunda biri birinin kafasında sopa kırdı. Sonra akibetleri ne oldu bilmiyorum. İnsanın gözü nasıl böyle dönebiliyor?


Benim umudum da var ümidim de sadece zamanının gelmesi gerek.


Cuma, Eylül 04, 2009

MELANCOLIE IM SEPTEMBRE


when i was just a little girl
i asked my mother, "what will i be?
will i be pretty, will i be rich?
......

PAMUK GİBİYİM



Birgün önce iyi hissederken bugün diplerde sürünüyor olmak ancak reglinin yapacağı bir şey. Bu hormonlar ne tuhaf şey. Ben bilim insanı olmadığım için de kafam basmıyor bu gelgitlere. Niye böyle hissediyorum diye sorgularken aklıma geldi ki! İki gün içinde bilemeden bugün regli olacağım.
İstanbul bana serin millete hala daha sıcak olabilir. Hissettirdiği duygu sonbaharın başlarında Ankara'da olmayı anımsattı. Ve ben Ankara'yı özlemişim. Gidesim var. Hem de sonbaharını özlemişim. Bayramda gitmek istiyorum bakalım bebeklerimi ne yapacağım?


Bir de eğer pamuk gibi bir arkadaşınız varsa onu sarıp sarmalayın kuş tüyü yastıklar arasında saklayın. Yani bir plan program yapılırken. Oraya gelmem, buraya gitem, oranın şusu var, buranın busu var, ben üşürüm, ben şöyleyim, ben böyleyim, zartım, zurtum, zuranın zırt dediği yerim demiyorsa. Onun öpüp başınıza koyun. Ben dün çıldıra yazdım çünkü. Belki kötü hissin tetiklenmesine sebep regli yanında biraz bunun da payı vardır.


Kuzguna yavrusu hoş gelir hesabı kendimi pamuklara sarılacak arkadaş olarak görüyorum. Tamam sigara konusunda huysuzluğum vardır ama onun dışında hiç gıkım çıkmaz yav. Yani öyle olduğumu idda ediyorum.


Eve giderken Yumuk'la Mumuk'um stresimi alacak diye mutluydum.

Perşembe, Eylül 03, 2009

DÜN DOĞUM GÜNÜMDÜ




Dün bir yaş daha yaşladığım gündü. 33 bitti. 34'ten gün almaya başladım. Beni görseniz yaşıma inanmanız mümkün değil. Ben de yaşıma inanmıyorum. Aysel Gürel vakası olacağım ileride. Ciddi ciddi 23 sanıyorum kendimi.
Dün yataktan kalktıktan işe gelene kadar bugün benim doğum günüm. Bugün benim doğum günüm diye tekrar ede ede geldim. Doğum günü seremonim bir gün öncesinden başlamıştı hoş. 5-6 kişi 1 Eylül ile 2 Eylül'ün karışabilitesine yakalanmışlardı.
Dün hüzünle karışık mutluluğum vardı. Arayan soranlar mutlu ederken, akşam evde yalnız olacak olmanın verdiği burukluk vardı. Akşama Mumuk ve Yumuk'layım diyordum soranlara.
Büyük kuzenim arayıp evde Mumuk ve Yumuk'la olacağımı öğrendikten sonra organize olmuş bir iki saat sonra arayıp program yapıp yapmadığımı sordu. Yok dedim evdeyim. O zaman tamam biz saat 20.00 gibi sana geliyoruz dedi. Sevindirik oldum tabii. Öyle mi süpersin Yavuz Abi dedim. Buradaki kuzenleri organize etmişti sağolsun. Sonra saat 17.00'ye doğru bir çiçek demeti geldi işe. Anılım, Yurdagülüm ve Çidomum'dan. Ben ağlak Osman oldum birden. Hele notu okuyunca. Şimdi bile ağlaklığım devam ediyor. Rutin eve döndüğüm saatte de bahçede evsahibim ile karşılaştım. Hayırlı olsun Çağıl dedi. Neye hayırlı olsun Güler Hanım dedim. Görürsün dedi. Bir eve girdim ki! Annemle babam köyden gelmişler. Ay ben şimdi ağlıyciğim dedim ve ağladım. Yaştan mıdır? Nedendir bilinmez bu ağlaklık.
Ben, kuzenlerin çocukları gelene kadar her evin en küçüğüydüm. Hep bana hediye alınır hep benim doğum günüm kutlanırdı. O yüzden doğum günlerim çok özeldir. Unutulursam kırılırım aranmazsam bozulurum. Eskiden günler öncesinden haberdar ederdim. Şimdi olgunluk geldi o iş kalktı:)
Bu doğum günüm ise çok özel geçti ama bitmedi de. Cuma buradaki arkadaşlarımla kutlama yapacağız. Farmville sayesinde Oben Abla'mın çok yakın arkadaşının kuzeni ile tanıştık ki! Aslında birbirimizin varlığını yıllarca bilip tanışmamışız. Onun doğum günü de 1 Eylülmüş. Cumartesi onlarla yemek yiyeceğiz. 40 gün 40 gece kutlama anlayacağınız.
2009'u unutmam benim için çok zor. Zaten çok kolay unutmam. Tarihler yıllar klasörlerde dizili durur beynimde. Ama 2009 şimdilik en farklısı.
PS: Bir küçük not bunu bloguma yazıcam dedim. Ilgazcım nolur yazma dedi. Nasılsa okumazlar hehe. 3-4 yıl önce Ilgazıma doğum gününde şort almıştık. Artık koca bir genç kız olduğu için o şort ona olmamaya başlamış. Dün gelirken getirmişler. Şort bana olursa diye. Nitekim oldu:)
Doğum günümde bizim aldığımız doğum günü hediyesi bana oldu diye pek güldük.
Hayatımdaki herkes iyi ki var!