Perşembe, Eylül 25, 2008

CAREFREE VS ORKİD

Benim bir sorunsalım var.

O da carefree'nin neden piyasada satılmıyor oluşu. Dönem dönem piyasadan çekiyorlar sonra tekrar sokuyorlar. İnternetten oradan buradan aradım hiçbir şekilde iletişim adreslerini bulamadım. Yani bir adres var da. Oraya da ne diyebilirim mektup mu atayım:) Ne telefon var ne e-posta adresi. Bana koli koli carefree bulacak kişinin 40 yıl kölesi olurum :)

Orkid denen saçmalığa nasıl katlanılıyor 1000 yıl yaşasam anlayacağım listesindekilerden biri de bu.


Bi de aşkmış sevgiymiş tabi tabi......

Çarşamba, Eylül 24, 2008

SONBAHARDA ANKARA.

Bir sürü bebek ve çocuk blogu var zaman zaman bazılarını okuyorum. Bizim veletler niyeyse çok disiplinsizler. Kuzenimin karısı Alman. Çok tatlı biri. Çocuklar da son derece akıllı disiplinli ve uysal. Bana öyle göründüğünü söylüyorlar ama gene de ben ne kadar kötü olabileceklerini tahmin edemiyorum. Gittim misket oynuyorlar. Ben de oynayayım dedim. Hemen başka bir oyunun misket benzeri cam toplarını buldular. Kaçta yatıyorsunuz dedim. 20.00 dediler. Yaşları da öyle ufak değil. Biri 11 yaşında biri 7 yaşında. Misket oynadık bir saat keyifle. Eski günler aklıma geldi. Abimin misketleriyle oynadığım günler. Sonra yemek yedik. Sonra televizyona baktık. Cnbc-e de According to Jim ve Two and a Half Men. Belaltı espiriler çoktu şansımıza ay dedim seyretmemeleri mi gerekir acaba:) Sonra two and a Half Men reklama girdi. Haydi dedim yatalım. Hooop hiç gıkları çıkmadan yataklarına gittiler. Kuzenler nasıl diye sorunca. Dedim ki kaymak gibi çocuk bunlar ne var ki bakmakta.

Bu arada Kuzenimin ve Zuzi'nin macerası da ayrı bir gönderiye konu olacak bir hikaye. 97' yılında evlendiler ama öncesinde 12 yıl uluslararası bir aşkı sürdürdüler. Dile kolay.


Sabah evden çıkarken karşıdaki duvarın üzerinde tanıdık bir şey gördüm baktım benim atkı:) Biri bulmuş koymuş kenara. Dün kuzen beni bırakırken dağıtmışım heralde. Amsterdam'da da belime bağlı tişörtü düşürmüşüm geri dönüş yolunda pat diye önüme çıkmıştı. Allahtan buluyorum. Yoksa ne ara kaybettiğimi de hatırlamayacağım ve çıldıracağım:)


Elimde Buket Uzuner'in İstanbullular romanı var. Hem hoşuma gidiyor hem de ağızdaki sakız gibi büyüyor hissediyorum. Ankara yolunda bitirebilirim belki. Ankara kesinleşti bu arada 10 günlük tatil gibi bir şey olacak. Doktor kontrolümü de yaptıracağım ama kan işi hastane tatil olduğu için öbür pazartesiye kalacak. Denize gidemiyoruz ama bohem bir Ankara hayatı beni bekliyor. Ev boş netice de :)

Bir sene ne çabuk geçiyor geçen seneki bayramı hatırlıyorum da. Gene de Ankara'ya gidiyorum diye çok mutluyum. İlk başta İstanbul'da ve Ankara'da olmak fikri dayanılmaz gelmişti ama şimdi güzel bir alternatif olarak geliyor. Sonuçta sonbaharı güzeldir güzel şehrimin.

Salı, Eylül 23, 2008

GÜNCELE DAİR

Yaşlılık alametleri gösteriyorum. Sırtım pek fena. Spora yazıldığımız yerde çok uygun fiyata masaj yapıyorlamış sanırım kendimi onlara teslim edeceğim.
Sabah itibariyle aftlarım da azmış. Bunda da dün evden çıkarken fanila, gömlek, kazak, üstüste mont, atkı birleşimini dün eve dönerken tişörte indirmiş olmam olabilir mi acaba. Bir insan düşünün ki bunların hepsini giyebilecek kadar üşüyor sonra da çıplak kalacak kadar terliyor. Benim trioid kendini kaybetti galiba. 11 Ekim gibi doktorumdan randevu aldım. Oldukça da geç kaldım kontrol için.
Bayrama gelince, ekonomik tedbirler ve yolun uzunluğu dikkate alınınca Ankara'da karar kıldık. Eski dost ne de olsa. Ve de kürkçü dükkanı:)
Sabah otobüsle gelirken Bebek bi kalabalık kameralar, fotoğrafçılar, film çekim kamyonetleri. Film çekiliyor sandım. İşe gelince gazetelere göz atınca Tuncay Özkan Bebek'teki evinde gözaltına alınmış haberi okuyunca çaktım köfteyi.
O konuya değinmeyeceğim ama şu Deniz Feneri yolsuzluğunun Türkiye'de hiçbir soruşturmaya konu olmadığını görmek RTE'nin koruyucu kollarını görmek beni çileden çıkartıyor. Utanmadan şerefden sözediyorsun da. Affedersin senin şerefin nerede acaba???? Neyse dellendirmeyeceğim kendimi.
Bugün çocuk bakıcılığı yapıyorum :)
Kuzenlerim güzel bir ev tuttular. Çocuklar da okula yazıldı. Her şey yolunda şimdilik. Veli toplantısı varmış çocukların okulunda. Ben de çocukların yanına gideceğim. Yalnız kalmasınlar diye.

NOT:Piyasalar gerçekten çok kötü. Ölüm sessizliği neredeyse. Bizim piyasada da hiçbir hareket yok.

Pazar, Eylül 21, 2008

YAĞMUR VE MARTILAR


Bu sabah yağmur var İstanbul'da!!! Biraz önce evime geldim. Yağmur var çılgınlar gibi.
Gün ağarmadan yola çıktım, kimbilir neden o saatte sokakta olan onca insanla beraber. Evime geliyor olmanın huzuruyla doya doya ıslandım. Islanmak çok hoşuma gitti. Şimdi salonumda oturmuş bu satırları yazıyorum uyumak varken.

Hava alacakaranlık herkes uykuda.
İş günü kimi İstanbul'lunun servise bindiği saatte biz evden çıktık onlar geziye ben evime.
Martılar karşıdaki evin damına tünemiş. Şarkıdaki gibi ağlıyorlar mı bilmem ama hiç de ürkünç gözükmüyorlar gözüme. Genelde korkarım görünüşlerinden.


Biraz olsun uyuklamalı artık.

Cuma, Eylül 19, 2008

EYLÜL

Eylül ayında doğduğumdan mıdır nedir pek severim bu ayı. Çevremde o kadar çok Eylül ayı doğumlu arkadaşım var ki . 3 tanesi epey yakın diğerleri yakından hallice. Facebook'ta da bugün şunun bugün bunun doğum günü hatırlatması epey işime geliyor.

Eylül sonu yaklaşıyor. Bayram 9 gün olmuş dediler. Pazartesi yarım gün çalışılıp nasıl 9 gün tatil yapacağımızı aklım kesmedi ama gene de sevindim bu duruma. Tatile acayip ihtiyacım var. Özellikle dinlenip boş gevezeliklere.

Uzunca zamandır ilk yalnız hafta sonum olacak. Ya ben gittim ya birileri geldi. Yalnızlığın ve serin İstanbul'un keyfini çıkaracağım. Ancak şu saat itibariyle hayli halsiz hissediyorum kendimi. Şifayı kapma mevzuu mu yoksa bünyeyi yormak mı bilmiyorum. Çok hoşbeş değilim. Her yerim ağrıyor ve üşüyorum. Ayaklarım ellerim buzgibi :(

Son zamanlara dair;
İnsanların hayatında kapladığım yer bana verdikleri değer beni çok mutlu etti. Ne istediğimi bilmesem bile bu hayatta beklentisizce seviyorum ve seviliyorum . Ve bugünün eveti yarının hayırı değil benim için. Ak kara değil. Kara da ak.

Perşembe, Eylül 18, 2008

ATLA GİTSİN

Sarmalı başa.
Şarkıyı başlatmamalı
Dinlemeden bir sonrakine geçmeli.
Bir sonraki dans ettirirken ağlatan, düşündüren, sevdiren, sevindiren

Yıl önemli değil mevsim önemli olan.

Çarşamba, Eylül 17, 2008

DEĞİŞEN TEK ŞEY DEĞİŞMEDİĞİMİZ Mİ?

Ben de gönül çektim eskiden
Yandı hayatım bu sevgiden
Anladım ki bin aşka bedel
Gençliğimmiş elimden giden

Önünde ben geldim de dize
Yar olmadı bu kimse bize
En nihayet düşüp can verdim
Gözündeki yeşil denize

Sarmadımsa da belden, geçmedim bu emelden
Bir hazin maceradır onu aldılar elden
Başkasına yâr oldu, eller bahtiyâr oldu
Gönlüm hep baştan başa viran bir diyâr oldu

Mazi kalbimde bir yaradır
Bahtım saçlarımdan karadır
Beni zaman zaman ağlatan
İşte bu hazin hatıradır

Ne göğsünde uyuttu beni
Ne bûseyle avuttu beni
Geçti ardından uzun yıllar
O kadın da unuttu beni

Sarmadısa da belden, geçmedim bu emelden
Bir hazin maceradır onu aldılar elden
Başkasına yâr oldu, eller bahtiyâr oldu
Gönlüm hep baştan başa viran bir diyâr oldu..


Geçen seneydi 2007 'nin başları sanırım. Bu şarkıyı ilk duyduğumda. Sonra öğrendim ki duyduğumu İncesaz söylüyormuş. Gittim albümlerini aldım. Başka söyleyenler de var Alpay gibi. Ama en güzel söyleyen içinizi cız ettiren İncesaz. Buraya koymak istedim sözlerini. O kadar zaman geçtikten sonra ne değişmiş diye.

Müzik eklemeyi öğrenemedim hala :((

Sözlerini Necdet Rüştü Efe Tara yazmış, Necip Celal Andel tarafından bestelenmiş ilk Türk tangolarından biriymiş

Salı, Eylül 16, 2008

ANKARA


Hafta sonu Ankara'ya gittim geldim. Uzunca zamandır gitmemiştim. Mayıs'ta gittim en son zannederken aslından Haziran'da Zeyno'ların düğüne gittiğimi hatırlattı zeyno:)

Verimli bir gezi oldu. Her işim rast gitti. Kimseleri kırmadan kandırmadan herkesi gördüm. Geceleri Ankara'nın nasıl soğudunu hatırlamış oldum. Arkadaşlarla bir yerde otururken ayaklarım buz kesti. İstanbul'da hala askılı elbiselerle geziyoruz. Yarından sonra sıcaklık düşecekmiş bakalım nasıl olacak.


Giderken iftar niyetine toz çorba verdiler otobüste. Poşeti açarken üstüme döküverdim o tozları bir güzel. Güldük geçtik. Ankara'ya az kala da polis durdurdu kimlik kontrolü yaptı ama sadece erkeklere. Dönüşte de öyle yorulmuşum ki. Molada bile uyumuşum son dakika uyandım da çişe gidebildim.

Ankara'dan taksitle İmge Kitabevi'nden bir çanta dolusu kitap aldım. Bayağı bir eski dedi taksit hesabınız 80'lerin sonları. Düşünün o zaman taksit kartlar yok. Her kurum kendi taksitlendirmesini yapıyor. Memur kefil buluyorsunuz bir tane. Bu işi ilk başlatan kimdir bilmiyorum ama İmge'nin yeri bizim kalbimizde bir başkadır.

Hayat ilginç tesadüflerle akıp gidiyor.

İstanbul yaşanır hale geliyor yavaş yavaş serinlemeye başladı çünkü.

Spora yazıldık. Artık yoga, plates ve yüzme maceralarım olacak.

Bayram tatilinin birleşmesini dört gözle bekliyoruz. Tatil planımız var umarım gerçekleşir. Denizi çok özledim çünkü.

Ankara'nın sonbaharı bir başka güzel.

Bu resimdeki çam ağacı bidilik bir şeydi. Nasıl kocaman olmuş inanamadım. Bizim Ankara'daki arka bahçenin taşınmazı :)

Cuma, Eylül 12, 2008

İRONİYE BAK

Şayet o sarhoşların medreseleri
Epikur’un, Plato’nun, Aristo’nun
Felsefe öğrettiği
Eğitim kurumları olsaydı.
Şayet derviş ve pir tekke ve türbeleri
Araştırma kurumlarına dönüştürülse,
Şayet dinin kör inancı yerine
Ahlak prensipleri geliştirilse,
Şayet ibadet yerleri akademik uğraşların yapıldığı
Öğretim merkezlerine çevrilse,
Şayet ilâhiyat yerine insanlar
Matematik ve cebir üzerine zaman harcasalar,
Şayet bilimin mantığı,
Sofuluğun, inancın ve hurafelerin yerini alsa,
İnsanları bölen din:
Yerini insan sevgisine bırakır...
Böylece dünya cennete döner
Öbür dünyaya gerek kalmaz
Dünya, aşk sevgi özgürlük neşe ile dolardı,
Ve bundan hiç şüpheniz olmasın.

ÖMER HAYYAM

DELLENDİM GENE

Düşünüyorum sonra düşünmekten kaçıyorum. Nasıl kokuşmuş olduğumuzu aklım almıyor. Sinirleniyorum sonra amannnnn diyorum çok da tirink düşünme.

Oben Ablam'ların Doğum günümde hediye getirdiği Bin Muhteşem Güneş'i okuyorum. Uçurtma Avcısı'nın yazarının diğer kitabı. Khaled Hosseini, Afganlı bir yazar ve romanı da Afganistan'ın tarihine ışık tutuyor. Nasıl tiksiniyorum okurken, nasıl sinirleniyorum anlatamam. İslamdan, talibandan, erkeklerden. Kadınların nasıl değersiz birer varlık haline getirilmesinden ki Türkiye'ye çok uzak hikayeler değil; dövülmek zorla evlendirilmek. Bir din düşünün ki insanların oyuncağı haline gelmiş kafasına göre yorumlanmış saçma sapan bir hal almış. Olacak iş değil. Din toplumların afyonudur demiş Karl Marks ne kadar doğru demiş amcam. Mantık yok saçmalık var sadece. Erkekler sakal bırakacak, kadınlar salatalık satın alamayacak, oruç tutmak zorunlu, sokakta kadınlar tek başına gezemez falan filan. Hadi Afganista'dakilerin başka çaresi yok. Ya burdaki gerzekler ikinci sınıf olmayı canı gönülden isteyen beyinsizler. Hepiniz cehennemliksiniz haberiniz yok. Neyse dellendim çok fena.

Bir de üstüne üstlük şu 12 Eylül haberleri tepemi attırdı. Kenan Paşa sen resim yap villanda vicdanın ne durumda acaba. Bir de kötüler neden çok uzun ömürlü oluyor hiç anlamıyorum. İyiler, dünyaya faydalı olacak insanlar hemencecik bu dünyayı terkediyor. Sadece 12 Eylül geldiği zaman gazetelerden okuyunca hatırladığımız isimler. Halbuki onlar onları tanıyanlar tarafında her gün her dakka hatırlanıyor. Yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren. Yazıklar olsun bu ülkeye.

Şimdi ise her tarafıyla boka batmış bir hükümet. Yolsuzlukları ayukka çıkmış. Türkiye de soruşturmaya dötü yemeyen savcılar. Kokuşmuş değiliz de neyiz allahaşkına. Bugün seçim olsun başımıza gümbür gümbür gelecekler bu halleriyle tiksindiğim biraz da bu. Bir kez daha yazıklar olsun.

Çarşamba, Eylül 10, 2008

SIRLARIMIZ

Bu sabah yağmur var İstanbul'da.....

Ne zamandır bekliyordum. Öyle güzel yağıyor ki.

İnsan gün olmasın ki şoka girmesin. Dün o şoklarımdan birini yaşadım.

Tepkim nasıl yaniiii.... de kaldı. Hala nasıl yaniiiyim.

Saftirik bir tipim tamam bazı şeyleri en son ben anlarım. Ama bu nasıl anlaşılsın ki. Rüya gördüm sanki anlatılanları dinlediğimde. Ve sanırım normal bir insan olduğum için de için için mutlu oldum. Öyle bir geçmişi kaldıramazdım manyak olur çıkardım :)

Her telden arkadaş sahibi olmak bu demek galiba.

Yağmur fotosu çektim ama güzel olmadı.