Pazartesi, Ağustos 16, 2010

WİNONA VE BEN


Abim bir aydır burada. Dolayısıyla hayat çok hızlı akıyor. Eve giriyoruz çıkıyoruz, giriyoruz çıkıyoruz..... Bu cuma ve cumartesi de sabah 5'ten önce girmedik eve. Sürekli yedim ve içtim. İçtiğim abuk subuk içkilerin haddi hesabı olmadı. Hafta sonları hayat böyle geçince insan yaşadığını hissediyor tabii. Cumartesi günü abim arkadaşlarıyla yemekteyken ben de benimkilerle asmalımescit sonrasında da küçük beyoğlu'nda sıcaktan şıpır şıpır terleyerek alemlere akıyorduk.

Çok bilmiş biri olarak arabayı yanan beşiktaş iskelesinin olduğu sokağa koydurttum. Recep'in de ofisinin olduğu önündeki otobüs durağını kaldırdıttığı yer yani. Ben Küçük Beyoğlu'ndayken abim de Beşiktaş'tan Taksim'e gelecek benim eve dönüşümü sağlayacaktı. Ancak durum arabayı çektikleri için öyle gelişmedi. Tabii başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Çünkü parka parketmişken burada tinerciler var oraya parkedelim diyen bendim. "Orada aracınız çekilir yazmıyor. İspark'da değil. Nasıl çekerler diye!" Küçük Çakıl yani ben. Anında bir anarşike ve faşiste dönüşüverdim. Asmaya kesmeye başladım. Sonuç; aracın Kuruçeşme'de olduğunu söyleyen telefondaki dallama sonra aracın kayıplara karışması, uzun uğraşlar sonucunda Tarlabaşı'nda bir otoparka çekildiğinin öğrenilmesi. Yanlış yere parkedildiği için değil harfiyat kamyonları nedeniyle çekilmiş. Herhangi bir cezası yokken. Taksi parası yanlış yönlendirmeleri nedeniyle cezanın yarısı kadar etti.

Gerçekten bu memlekette yaşamak çok zor. Biz böylesine zorlanırken. Yıllarca yurt dışında yaşamış sonra dönmüşlerin bunalımlı hallerine söylenecek hiçbir söz yok.

Dün de saçlarımı kestirdim. İçimden yeni bir ben çıktı. Acayip hoş oldu bana göre. Yani yeni bir sayfa açılabilir bu halde:)

Winona'nun bu saçı gibin accık. Çok seviyorum bu hatunu. Biri aynı ona benziyorsun dese valla ağzım kullaklarıma varır.

Hiç yorum yok: