Perşembe, Haziran 17, 2010

BAŞLIK YOK

O kadar sevimsiz bir hafta geçiriyorum ki! Zaten bir önceki gönderide çok da mataf bir ruh halinde olmadığım aşikardı.

Pazartesi sokağıma geldiğimde bir cinayetin üstüne geldiğimi öğrendim. Arabayı her zaman duvarının önüne park ettiğim evdeki adam gitmiş tam bizim evin karşısında oturan adamı vurmuş. Geldiğimde sokak insan kaynıyordu. Gece boyu ölen adamın karısı bağırdı durdu. Ertesi gün bir yavru kedi çıktı ortaya öyle bakıma muhtaç ve hırpalanmış haldeydi ki! Onu öylesine bıraktım diye tüm gün ağladım. Dün geldiğimde yavru kediyi sağ sağlim görünce sevindim. Bugün işe geldiğimde diğer binaya gitmek üzere her şey kaldırılmıştı. Birden kendimizi en eski binamızda bulduk. Buraya yerleşmek çok zor olmadı açıkcası. Ev taşımaktan daha kolay ofis taşıma işi. Bilgisayarımı kurup internet bağlantısını halledince gelen e-postalardan Pino'nun bana bir ölüm haberi verdiğini okudum. Ve hala perşembenin içindeyiz. Ben bu haftayı iki haftadır yaşıyor gibiyim. Üstüne üstlük yavru kedi de ortalarda yok.

Bilmiyorum sanırım ölüm eğilimim var. Bu intihar eğilimi değil ancak.

Pazartesi cinayet hadisesinde eve girmeden evsahibi teyzeye girdim. Korktuysan burada kal dediler. Ama korkmadım ki! Kendime bir şey olmasından zerre korku duymuyorum. Tüm endişem bana gelen insanların zarar görecek olma ihtimali. Esra Hanım niye size bir şey olmaz mı diye ironiyle sorunca bilmem bana bir şey olmayacakmış gibi geliyor dedim. Ya da kaybedecek bir şeyim yok dedim. Öyle diyince ciddileşti Çağıl Hanım ne oluyor size iki haftadır dedi. İntihar eğilimim var sandı. Kaç gündür onu düşünüyorum öyle bir eğilimim mi var diye. Bence öyle bir eğilimim yok ama bindiğim tekne batsa ne olur diye, otobüs denize uçsa ne olur diye düşündüğümü farkettim. Her şeyden başka salı günü sabah yeniköy sahilden iskeleye yürürken 900 küsur yılında yapılmış camiyi görünce kendim için o camiyi uygun buldum.


Bu ne biçim yazı oldu ben de bilmiyorum.

Hiç yorum yok: