Çarşamba, Aralık 17, 2008

ŞU ÖZÜR MESELESİ

İçimi kasıp kavuran bir konu olmaya başladığı için bir şeyler yazmadan geçemedim. Şu özür konusu bence hiç akıllıca bir iş değil. Kimlerin imzaladığına bakınca biraz çocukça olacak ama demek sen de ha diyip pek hoş düşüncelerim olmadı o kişiyle ilgili. Elbette bu konuda söz hakkı olacak biri değilim çünkü ne bu konuyu araştırdım ne de özel olarak bu konuyla ilgili bir kitap okudum. Duygusal bakıyor da olabilirim. Ama akıllıca gelen yazılar fikirlerimi şekillendirdi.

Her olayı geçtiği tarihte koşullarda incelemek gerekir. Elbette sonuçlarına katlanmak yaşatılanlardan ve yaşanılanlardan ders çıkarmak da gerekir. Şimdi Ermeni tehcirini Hitler Almanya'sının yaptığı soykırımla bir tutmak hangi sonuçlara dayanıyor ben konuyu araştırmadığım halde pek akıl veremiyorum. Şimdi Osmanlı Ermeniler ortadan kalksın diye bunu planlamış ve bir kısmının telef olmasını mı beklemiştir???? O zaman niye bir takım önlemler alınmış insanlar telef olmasın diye??? Her neyse konu zaten tartışılıyor ve bir ömür boyunca da tarşılacak ve sonuca hiçbir şekilde ulaşılmayacak. Devletimiz sütten çıkmış ak kaşık değil nice katliamlar devlet eliyle olmuş ve suçlular bulunmamış. Ama ben Aydın geçinen özür diliyoruz diyen insanlara şunu sormak istiyorum. Maraş katliamı, Sivas katliamı ve nicesi için acaba böyle bir site açıp biz yaşanılanlardan dolayı utanç duyuyoruz, suçluların cezalandırılmamasından ötürü suçluluk içindeyiz. Bunca acıyı çeken aileleri düşünerek ızdırap içindeyiz demek acaba akıllarına geldi mi????? Ayrıca büyük felaket diye türkçeye çevrilen söz öbeği aslında soykırımı anlatıyor. Buna inanıyor olmamak için açıkcası binlerce kitap okumaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Evet çok sığ bakabilirim konuya ama pes vallahi de billahi de pes. Haber Türk'teki tartışmayı da izledim. Bayan Hatemi size kıldım bir kez daha kıl oldum. Sayın Ece Temelkuran bence siz de bir oturum yönetmeyin böylesine agresif ve sevimsiz bir üslup beni ekran başında oturumun hepsini seyretmekten alıkoydu size dayanamadım ne yazık ki!!!!!!



17.12.2008 tarihli milliyet Gazetesi'nden Melih Aşık'ın yazısından bir kuble.

Araştırmacı Gürbüz Evren, “Son Celse” adlı kitabında Ermeni diyasporasının yeni stratejilerini şöyle özetliyor:
1. Türkiye’de soykırım savunucuları yaratmak...
2. Soykırımı kabul etmesi için Türkiye’ye yardımcı olmak...
Biz bir grup “aydın”ın açtığı özür kampanyasını, kimileri imzalarını safça atmış olsalar da, diyasporanın stratejisine büyük katkı olarak değerlendiriyoruz... Türkiye’ye soykırımı kabul ettirme çabasına büyük bir katkı...
1915 olayları elbet bir trajedidir. O acıyı paylaşabiliriz. Ancak olaylar hem tek yanlı değildir hem ‘özür dilemek’ farklı bir konudur. Bugünkü nesil, sorumlu olmadığı olaylardan dolayı neden özür dilesin. Ayrıca tarafsız yazılmış bir tarih var mı elinizde?
Ali Sirmen dün Cumhuriyet’teki yazısında diyordu ki:
“Hiçbir ulus, başkalarının yanlış biçimde yazdığı bir tarihin sorumluluğunu zorla sırtına almaz.
Unutmayalım ki, İngilizler, 1921’de İstanbul işgal altındayken, yani bütün Osmanlı arşivleri ellerindeyken, kendi belgelerine ek olarak ABD Dışişleri’nin kendi arşivlerini de Londra’nın kullanımına açtıkları halde, Ermeni soykırımı sorumlusu olarak tutuklayıp, Malta’ya götürdükleri dönemin kimi Osmanlı yöneticilerini ‘elde soykırım ile suçlayacak yeterli delil olmadığı’ gerekçesiyle serbest bırakmak zorunda kaldıklarına göre, o günden bu yana ne gibi deliller elde edildiğini sormadan özür dilemeye kalkmak, sanırım gülünç olur...”

18.12.2008 tarihli milliyet Gazetesi'nden Melih Aşık'ın yazısından bir kuble.

Bizim aydınlardan biri, Cihangir’de yürürken yerde bir lamba görmüş.. Lambayı eline alınca içinden bir cin çıkmış... Bizim aydının korkulu bakışları arasında cin konuşmuş:
- Dile benden ne dilersen...
Cihangirli aydın hiç düşünmeden cevap vermiş:
- Özür dilerim...
Cihangir aydınları özür dilemeyi seviyor. Ermenilerden özür dileme kampanyasında diyorlar ki:
“1915’te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı ‘Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”
Şimdilik “Soykırım” demeyi erken bulmuşlar, “Büyük felaket” diyerek idare ediyorlar. Yakında bu utangaçlığı da üzerlerinden atarlar.
İnternet mesajlarında bu özür kampanyasına büyük tepki gözleniyor... “Özür dilemiyorum” şeklinde karşı kampanyalar açılıyor... Bir okurumuz:
- Aslında bizim de milletçe imzacı aydınlardan özür dilememiz gerekir, diyor...
- Neden?
- Onları yeterince besleyemedik, Ermeni diyasporasının, Soros’un falan eline düşürdük...
Özür kampanyasının bir iyi tarafı oldu... Gerçek aydınların 1915 olaylarına ilgisi arttı... Konu şimdi daha çok okunuyor, daha çok tartışılıyor. Aynen Mustafa filminin, Atatürkçüleri daha çok okuma ve öğrenmeye sevk etmesi gibi... Bu kampanyayı başlatanların bir amacı da Türkiye - Ermenistan yakınlaştırmasını hızlandırmak mıydı? Ama tersi oldu. Türk kamuoyu gözünü açtı... Tepeden akıllıların bir de bu faydası oldu...


17.12.2008 tarihli milliyet Gazetesi'nden Hasan Pulur'un yazısı

GENELLİKLE bildirileri imzalamayız; şöyle deriz: “Eğer bildirinin içeriğiyle aynı düşünüyorsak, bildiriyi imzalayacağımıza, kendi köşemizde aynı görüşü savunur ve yazarız.”
Ama aşağıdaki bildiriyi imzalıyoruz, çünkü “Ermenilerden özür dilenmesi” gerektiğini belirten bildiriye karşılık veren Büyükelçi ve “Hariciyeciler”in bildirisini bugünkü yazımız olarak benimsiyoruz, aynen yayımlamakla da imzalamış oluyoruz:
* * *
BÖYLESİNE yanlış ve tek taraflı bir girişim (Ermenilerden özür dilenmesi), tarihimize saygısızlık ve terör örgütlerinin Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaptıkları ve cumhuriyet tarihimizde de giriştikleri şiddet eylemlerinde hayatlarını kaybeden insanlarımıza ihanet etmek anlamına gelecektir. 1915 Ermeni tehciri acı sonuçlar vermiş ise de, Türk insanının Ermeni isyanları ve terör eylemlerinde uğradığı kayıplar ve acılar Ermenilerinkinden daha az değildir.
Ermeni tedhişçilerinin 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren daha sonra 1. Dünya Savaşı sırasında ve Kurtuluş Savaşı’nın ilk dönemlerinde istilacı düşman kuvvetlerine katılarak Anadolu insanımıza karşı kitlesel vahşet eylemlerinde bulundukları bilinmektedir.
Cumhuriyet tarihimizde ise 1973’te tekrar hortlayan ve ASALA ve “Adalet Komandoları” adlı terör örgütlerinin 1974’ten 1986 yılına kadar sürdürdükleri bilinen eylemler 70 kişinin ölümüne, 574 insanın yaralanmasına sebep olmuş, bunların arasında 34 kamu görevlimiz ve aile yakınları can vermiştir.
Geçen yüzyıl sonlarından itibaren Azerbaycan topraklarının dörtte birine yakın bölümünün Ermenistan tarafından işgal edilmiş ve buradaki bir milyon kadar nüfusunun kendi topraklarında sürgün hayatı yaşamakta olması bugün de çözüm beklemektedir. Özür dileme kampanyası gibi sakat bir girişime kalkışanlar acaba tarih boyunca Ermeni terörüne can veren ve zulüm gören insanlarımız için de özür dilenmesini düşünmekte midirler?
* * *
ERMENİ İddiaları hakkında özür dilemek girişimini bir tarafa bırakıp, öncelikle, yakın geçmişte masum Türk diplomatlarını, görevlilerini ve ailelerini acımasızca katletmiş olan Ermenilerin Türk ulusundan özür dilemesini sağlamak gerekir. Bu katiller hâlâ hayattadır ve Ermenistan ile bazı ülkeler tarafından himaye gördükleri için cezasız kalmışlardır.
* * *
YURTDIŞINDA görevli bulunduğumuz yıllarda bizler, Ermeni terörünün acısını bütün vahşetiyle yaşadık. Tek yanlı Ermeni iddialarının her terör eyleminden sonra dünya kamuoyunu daha da etkilediğini gördük. Bugün terör artık işlevini bitirmiştir.
Planın ikinci aşamasında özür dilenmesi ve bundan sonra da işin toprak ve tazminat taleplerine vardırılmasının tasarlandığını biliyoruz. Dileğimiz, uğradığımız bunca kayıp, acı ve haksızlıktan sonra kendi insanımızın böyle bir sinsi ve kasıtlı plana alet olmamasıdır.
* * *
BUGÜN Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde bir yumuşama sürecine girilmesi ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi isteniyor ise, bunun yolunun, tek taraflı özür dilenmesi gibi tavizlerden değil, öncelikle taraflar arasındaki sınırların ve toprak bütünlüklerinin tanınmasından, ve mutlaka gerekiyor ise, her iki tarafın tarih boyunca çektikleri acıların karşılıklı olarak paylaşılmasından geçtiğinin hatırda tutulmasında yarar görüyoruz. Aksi takdirde, “özür dilenmesi” gibi tek yönlü bir davranış yersiz ve yanlış olacak, tarih gerçeklerine aykırı düşecek ve ulusal çıkarlarımız açısından vahim sonuçlar doğurabilecektir.
* * *
BU bildirinin altına imzamızı attığımızı bir daha belirtelim, aslı gibidir...

Hiç yorum yok: