Cuma, Nisan 30, 2010

YENİ TAPINAK













Öğlen yemekte birden kendimi bloga yazacaklarımı tasarlarken buldum.

Öğlen yemeğe çıkarken de ajandama bugünün karşısına mutsuz ikonumu çizmeyi unutmayayım dedim. Evet pazartesinden beri tarihlerin karşısına ikonlar çiziyorum. Dönüp baktığımda ne haldeymişim göreyim diye. Arkadaşımın aldığı Giller ajandam bir çeşit günlük görevi görüyor benim için. Açıp baktıklarında inci misali yazılmış çizilmiş bir sürü şeyi gördüklerinde Çakıl işte dediler. Her şeyi not etmeyi severim. Biriktirmeyi severim ama konuda disiplinli değilim ne yazık ki! Gezip, gördüğüm, gittiğim, seyrettiğim her şeyin broşürlerini, biletlerini birktirdiğim bir de albümüm var. Çoğu da yapıştırılmayı bekliyor pek tabii. Ölürsem çöp olacak ıvır zıvır.

Neyse nereden başlasam bilmiyorum. Karman çorman bir gönderi olacak bu.

Evimi taşıdım. Biricik evimden çıktım. Her çeşit olumsuzluğuna rağmen 3 yıl boyunca yaşadığım tapınağımdan. Yatağımdan kimler geldi kimler geçti. Ben yatağa attım diye algılamayın hemen. O kadar çok tek, çift insan ağırladık ki! Hepsinin anıları da tarihin tozlu sayfalarında yerini aldı. Bir ara yataktan geçen çiftlerin çeteresini çıkarıyordum. Mutlu sonla bitenler mutlu sonla bitmeyenler sonra vazgeçtim. Neyse şimdiki evim çok güzel bir boğaz manzarasına sahip. Tavanları lambiri sevimli bir tapınak olma yolunda. Tek sıkıntımız duvarlar çok ince. Osursan duyulur cinsten. Yumuk ile Mumuk da hayatlarının en kuduruk günlerini yaşadıkları için altımdakiler geçenin üçünde beşinde çıkan pat pat seslere ne diyorlar bilmiyorum. Her gün bir vukuatımız oluyor. Ya saksı devriliyor ya eski ütü dolabın üstünden yere düşüyor. Girip çıkmadıkları delik yok. Nasıl yalnız bırakıp bir yere gideceğim şimdilik hiç bilmiyorum. Eski evde saraydaymışız meğer. Gürültümüzü duyan yoktu. Kurcalayacakları şeyler ise kilit altındaydı. Neyse varsın böyle gitsin hayat.

Belki bir iş bulmuş olabilirdim bu satırları yazarken. Sessiz sedasız bulmuş olacağım tam benlik bir iş olacaktı hem de. Ama her bu tip hikaye gibi bu da kapandı gitti. Çarşamba iş çıkışı görüşürüz öğlenden konuşuruz diyen kız. Çarşamba öğlen aradığımda sen de kimsin ses tonuyla konuşup bir saat sonra arayabilir miyim diyerek telefonu kapadı. Sonra aramak sormak yok. Aracıya dedim bu ne iş diye. O da biraz cins o galiba diyip. Patronun krizden sebep eleman alınımını durduğunu mesaj yoluyla kendisine ilettiğini söyledi. İş ne miydi? Gavurlara Türkiye'ye yerleşmede asistanlık hizmeti. Üzüntü ve muz kabuğuma geri döndüm. İş bulma konusunda çaba sarfetmezken böyle bir fırsat süper gözükmüştü gözüme.

Bunlar olup biterken. İşine insana saygısı olmayan insanlara diş bilemelerim elbette yoğunlaştı. Artık nasıl bir saygıysa insanlardaki çarşamba sözleştiğin halde arayıp haber verme Zahmetine girmeyip kişi aradığında ise bir saat sonra geri döneceğini söyleyip aramamak. O kişinin birden yok olmasına mı neden oluyor? O kişi yok oldu sorun bitti mi sanılıyor? Ama gel gör ki öyle olmuyor. O kişi orada bir cevap bekliyor.

Riyakarlık, açık olmayan sözler, haksızlık hiç katlanamayacağım durumlar.

Bu arada meşhur Miele'min tekrar bozulduğunu da bilmiyorsunuz tabii. Neticeye varamadığımızı. Sonra Almanya Miele'ye almanca bir e-posta gönderdiğimi filan. Bakalım Almanya'dan gerekli departmana ilettik diye bir cevap geldi. Bekleyip göreceğiz.

Bu arada e-posta'ya mail denmesine de kıl oluyorum. Ben de yaptıysam zamanında kafama taş düşsün. Ayşe Arman'a iki kere e-posta gönderdim. MAIL demeyin şuna diye. Ama kadın hala mail yazıyor. Ben de sosyopat gibi çıldırıyorum oturduğum yerden.

Arnavutköy'ün esnafı da en tok esnaf. Herkes kira zengini öyle tahmin ediyorum. Kafaya göre takılıyorlar. Bir de ufacık mahallede 10 tane elektrikçi hırdavatçı olur mu? Oluyor:)

Bir de bu evin sokağında arabalar hiç hareket etmiyor. Evin biraz uzağında dip köşe bir yere koydum arabayı ama aklım da kaldı ha!


Angelina Jolie'in 5 yıl korumalığını yapan herif açıklamış. Angelina'nın iki yüzü var diye. Valla bana da hep öyle geliyor. Hiç ısınamadım o hatuna. Erkeklerin lezbişlerin ağzının suyunu akıtıyor ama Bradciğim kurtul şu kadından. Çok fenaymış bak anlatılana göre. Çok fettan çok.

Ha bir de Tom Cruise'la Kati'nin kızı Suri'nin giydiği ayakkabılara bir ara magazinciler takılmıştı da. Kız bit kadar giydiği topuklu ayakkabılar kafam kadardı. Yani bana adres verseler ben de alsam. Hem yuh dedim hem de özendim yahu. 34 numarası vardır kesin o ayakkabıların.

8 yorum:

nalan dedi ki...

şincik bu benim pisi başkasına gitti. ben evdeki diğer ufaklıklardan birini alıcim. ama o da dünya güzeli. şimdi ballı lokma da büyüyünce korktum senin anlattıklarından.
bu ev bence pek güzel bir tapınak olacak. demedi deme.
keyfin daim olsun, manzaraya karşı birşeyler içmek de pek güzel olur peehh

cakiltasi dedi ki...

nalancım, şimdik yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal. bir kedisi varsa insanın. o kediş seni oyun arkadaşı biliyor yüzün gözün tırmık içinde oluyor. eğitmek mümkün olmuyor. sabahları yorgan altından saldırılar gerçekleştiriyor. iki kedi olduklarında ise. sana dalaşmıyorlar bi süre. alt alta üst üste oynuyorlar. sonra ikisi birden yatakta illa senin üstünde tepiniyorlar. kapıyı kapıyorsun kapıda ağlıyorlar aç senin üstünde tepincez diye:) benimkiler çok tüylü olduklarında tüy problemi daha çok oluyor. ama her şeye rağmen ben çok seviyorum sevmesek çekilecek çile değil zaten. bu evde her gece 4'te kovalamacaya uyanıyorum bi süre peşlerinden sakinleşmelerine çalışıyorum sonra 6 da gene aynı süreç. artık 7 de de rahat vermediklerinden kalkıyorum. bu cumartesi pazar dahi böyle:) belki de ben çok şımarttım kimbilir:)

iyi dileklerin için çok teşekkür ederim. bu akşam şarabımı yudumlayayım diyordum ben de:)

Pilli Petro dedi ki...

çok güzel bi ev olmuş, manzara şahane güle güle otur. o ince duvarlardan kahkahaların duyulsun :)

sevgiler kocaman :)

cakiltasi dedi ki...

çok teşekkür ederim bekriyacım. amin diyorum :)

Adsız dedi ki...

Cok cok guzel bir ev. Yuva gibi, evden cok. Cocuk yuvasi degil, bir insanin koynuna sokuldugu, isindigi, rahat ettigi yuva. Esyalari, cicekleri, renkleri cok begendim. Hayirli, ugurlu olsun. :o)

www.elifsavas.com/blog

cakiltasi dedi ki...

Elif, çok teşekkür ederim. Niyeyse içime palet kaçmış gibi. Her şey rengarenk olsun istiyorum ve seviyorum. Hayırlı ve uğurlu olur umarım:)

rengahenk dedi ki...

Ne güzel eeev! : )
Huzurla otur inşallah.
Yalnız bir şey soracağım, evde birsürü çiçek var. E kediler de var? Benim pati çiçek gördü mü hemen koşup kemiriyor. O yüzden evde çiçek yok :/ Sen nasıl idare ediyorsun ki?

cakiltasi dedi ki...

teşekkür ederim rengahenk. benim ev de rengarenk:)

ya benimkiler de aslında çiçeklerle uğraşıyor ama bu kaloriferin üzerindeki menekşelere sarmadılar hiç. barış çiçeğini arada kemiriyorlar ama o kadar çok değil. küçükken ortasına oturuyordu bir tanesi. şimdi öyle şeyler yapmıyorlar. difenbahya vardı. onun bir güzel yemişler. bir de o zehirliymiş meğer bunlar için. neyse allahtan bir sıkıntı çıkmadı onu başka yere koydum. diğer renkli yapraklı olana hiç bir şey yapmıyorlar. belki tadını denediler hoşlarına gitmedi. ha bir de toprakların üstüne taş koydum. yoksa eşeliyorlar. taş olduğu için toprak göremiyorlar. bazen evde başka uğraşacak şey varsa çiçeğe vakit kalmıyor:) birbirleriyle o kadar oynuyorlar ki:)