Pazartesi, Mart 22, 2010

OKSİJEN SARHOŞUYUM

Oksijen sarhoşuyum. Uzun uzun anlatabilecek miyim bilmiyorum. Başlayalım bakalım.

Geçen hafta hafif stresli bir hafta oldu benim için. Asabımı bozan nükleer fizikçi. Dertlenip ağlayan arkadaşlarım. Olanları o hafta içine hapsedip. Cuma günü işten abimle elvira'yı evde bulacağımı bilerek çıktım. Çok uzun zamandır da uğrayamadığım pazarıma uğradım. Hava çabuk kararmadığı için erkenden toplanıp gitmiyorlar pazarcılar. Ben de uzun zamandır ilk defa bir cuma direkt eve gittim.

Elvira bana takı malzemeleri getirmiş İspanya'dan çok sevimli şeyler. Annemin de bir arkadaşı Amerika'dan keçe getirmişti. Yani millete kalmadım hıh!!!

Cumayı evde yemek yiyerek geçirdik. Sonra da erkenden sızdık. Ertesi günü sabah erkenden Beşiktaş'a attık kendimizi. Bilenler bilir ilkel ama sevimli bir kahvaltıcı var çarşının içinde. Demir maşrapayla süt veriyorlar öyle bir yer. Orada tıka basa karnımızı doyurup. Çarşıyı tavaf ettik vaktimiz elverdiğince. Beşiktaş favori mekanım her şeyi bulacağınız, sevimli bir sürü mağazası olan bir semt. Damak tadımın eksikliği yüzünden nerede ne yemek yenir hiç bilmem ama nereden ne alınır çok iyi bilirim hele de ilginç şeyleri.

Kendime Çakıl'ın olduğu bir tişört aldım.

Neyseciğime oradan apar topar eve gelip gece sülalenin toplu doğum günü toplaşması için hazırlığımızı bitirdik. Sonra Nostoni'de fasıllı geceye gittik. Annemin kuzeninin çocuklarının lokantası. Orada içimden bir Asena çıktı. Ben kendimle tanıştım. Nasıl bir göbek atmaysa artık darbukacı dümletti ben teklettim:) Daha önce bahsettiğimi hatırlamıyorum. Annem tarafı safkan lazdır. Laz böreğinın tadı damağımda kaldı gecenin sonunda.

Ertesi gün de çok güzel bir pazar geçirdik dünyalara bedeldi. İyi ki Yeniköy'de oturuyorum diye şükrettim. Yeniköy Kahvesi'nde tıka basa yapılan kahvaltından sonra annemi, abimi elvira'yı arkada sokaklarda keşif turuna çıkardım. Sonra iskeleden Beykoz'a geçtik. Orada belediyenin tesislerine türk kahvesi içmeye gittik. Sonra kalktık teknede balık ekmek yedik, Karadeniz levreğini alıp evimizin yolunu tuttuk. Çayımızla Valladolid'ten gelen kurabiyelerimizi yedik. O kadar dinlendirici bir hafta sonuydu ki! Çok uzun zamandır böylesini yaşamamıştım.

Dertler tasalar gömüldü gitti toprağın altına. Huzurlu ailemlen gurur duydum.

Ve tabii ki bebişlerim iyi ki varlar.

4 yorum:

Alo Elo! dedi ki...

oooh harikaymış gerçekten. bayıldım imrendim. senin adına da çok sevindim. keçe ve takılarına da çok sevindim. bana da bi şey demedi. pis! :)P

cakiltasi dedi ki...

teşekkür ederim çitlembiğim. bizim düdük 4 haziran'a gün almış. bana pek ters bir gün ama bakalım ne yapacağım.

nalan dedi ki...

o beşiktaştaki kahvaltıcı bulgarın yeri.
belki servis yapan yaşlı amcanın yaşı kadar o yerde hizmet veriyor. istanbul'da gezilecek mekanlar listesinde adı geçer sık sık. avrupa'dan arayıp soruyorlarmış adamcağıza otoparkı var mı diye ?
!
getirdiği süt gerçek süt, ikram ettiği kaymak da halis manda kaymağıdır.
yani sanırım benim anlattığım yeri kastediyorsun. küçücük sevimli bir dükkan.

cakiltasi dedi ki...

evet evet orası. abim eskiden beşiktaş'ta otururdu. o zamanlar sadece süt ve zeytin mi ne vardı dedi. şimdi yok yok:) hoş ben süt sevmem hele ki maşrapa ile verileni hiç bana göre diil. abim içerken tam sana göre di mi dedi. evet tam bana göre dedim. yıllardır köye gider gelirim. köy sütü taze taze içeremediler. ondan böyle boy fukarasıyım :))
amca da hala orada zımba gibi. çok acıktım gözümde tüttü şimdi öyle bir kahvaltı.