Salı, Nisan 07, 2009

BAHAR NOLUR GEL ARTIK

Bize bahar yok. Havalar tersine mi döndü hep mi böyleydi hatırlamıyorum. İstanbul'un mevsimlerini bilecek kadar tanımıyorum. Bildiğim tek şey geçen sene 9 Mart'ta benim bahçede aile toplantısı ve doğum günü kutlamasında havanın acayip sıcak ve güneşli olduğu. Bu sene ise 4 Nisan'da yaptık o toplantıyı. Karşıda Göztepe Parkındaydık. Güneş vardı ama acayip de bir rüzgar. Gölgede inanılmaz soğuktu. Bugün itibariyle ise güneş müneş yok. Eski tas eski hamam geri döndü. Hava sevimsiz, karanlık, kasvetli ve yağmurlu. Gerçekten isyanlardayım. Arkadaşıma Norveç'teki intihar oranını anladım valla dedim. Bu havaya dayanmak zor.

Dün de akşamdan kalan bir baş ağrısı tüm günüme eşlik etti. İlaç da almadım. İlaç özürlüyüm. Zaten ömür boyu aldığım bir ilaç var. Bir baş ağrısını da ilaç ile engellemek istemedim. İstemedim ama acıyı da çektim. Beni serseme çevirdi. O kadar ki eve giderken otobüsten inip eczaneye gittim. Tansiyon ölçtürmek için. Genelde teyzeler yapar ya yavrum bir tansiyonumu ölçüver diye. Ben de gittim ölçüyor musunuz dedim. Sizinkini mi diye sordu oradaki amca. Evet dedim. 6,5'a 10 çıktı. Benim için normal bir rakam başkası için düşük olabilir ama benim genelde bu seviyelerde gezer. Neyse nezaket icabı borcum ne dedim. Amcanın hal tavrı bir şey istemeye yönelikti. Genede ne borcu der belki diye düşündüm ama bozuk bir şeyler verin dedi. Bozuklarım 100 kuruş 50 kuruş olduğu için bulduğum iki tane 250 kuruşu bıraktım.

Evde sersemliğim devam etti. Sonra da bağırsaklarım bozuluverdi birden. Tuvaletten çıkamadım. Bilmiyorum nedendir. Şimdi ise aklım evde, kafam kazan, gözlerim çinli gibi küçük, boynum sırtım ağrıdan ölüyor. Bu haftayı da atlattık mı. Pazar tüm gün evden çıkmayı planlamıyorum. Geçen cuma abim hadi ne kadar uyuzsun insan cuma günü evde oturur mu dedi. Ben de hafta içi her gün dışarda olmanın verdiği yorgunlukla öyle bir baktım ki. Doğru hergün dışarda olunca cuma evde olası geliyor insanın dedi. Ama onun ötesinde cuma günü çıkmak gibi bir alışkanlığım burada yok hakikaten. Ama Ankara'da cuma geldiği an mutlaka öğlenden planlar yapılmaya başlanır. Nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz, iş çıkışı nerede içiyoruz diye. Şimdi ise cuma olsa da kendimi eve atsam diye bakıyorum. Kimse ilişmese bana. Hep söylediğim gördüğüm bir şey var insan çocukları olunca nasıl yetişiyor bir şeylere. O şeyleri heralde yapmıyor.

Bugün sabah otobüs inanılmaz kalabalıktı. Bir durakta boşaldı o durakta anında gene doldu. Yani bugün Obama burada trafik felç evde oturayım, dışarı çıkmayayım demiyor mu kimse? Herkes mi kendini sokağa atıyor? Anlamadım bu işi. Dün allahtan hemen eve gelecektim. Evim de o keşmekeşin tam tersi yönde olduğu için hiçbir şeyden etkilenmedim. Ama bugün o keşmekeşin içinde bir sürü işim var akşam. Akşam saatlerine kadar kalmayacağını umuyorum. 2 gibi ayrılmayı planlıyormuş buradan. Eğer akşama da yırtarsam pek kebap olacak işim. Maalesef Obama'nın gelişini bu yönden ele alıyorum. Ne kadar acınası di mi? Beni süründürecek mi süründürmeyecek mi? Oradan oraya atlıyorum ama Papa gelmişti Ankara'ya da hayatımı kabusa çevirmişti. Saatlerce otobüsün içinde o iğrenç Ankara'nın Eskişehir yolunda ayakta bekleşip durmuştuk.


Pazar günü Marx'ın Dönüşünü seyrettik. Bence Dostlar Tiyatrosu'nun her oyununu izlemelisiniz.

http://www.dostlartiyatrosu.com/tiyatro_oyunlar_marx.html

Artık 7. sanat işlerini pek takip etmiyorum. Tiyatrokolik oldum. Bu sene 10'dan fazla oyuna gitmiş olacağım. Toplamda 70'leri buldukları düşünülürse çok az bir rakam ama genede iyi diyorum ben.

2 yorum:

cinar dedi ki...

Abicine nice mutlu ve uzun bir ömür diliyorum Çakılım. Tabi sana da :) gördüm fotolarınızı. Sonlara doğru nihayet sen de bir karenin içinde olunca daha çok mutlu oldum :) Keyifli geçmiş zamanınız, fotolardan buram buram keyif akıyor :)

cakiltasi dedi ki...

çok sağol çınarım.

fotocubaşı benim ya:) o yüzden fotolarda yokum. ya kendimi çekiyorum ya da birinin eline makineyi tutuşturup kendimi çektiriyorum. dalga geçiyorlar benimle fotokoliğim diye. abim doktora götürücez diyor hehehe.