Salı, Mart 27, 2007

TEKNOLOJİ VE BEN


Üşengeç miyim, unutkan mıyım, tembel miyim? Bir çok tekonolojik zımbırtıya sahip olmam abim sayesinde olmuştu. Walkman, cep telefonu, cdman, dvd çalar, digital fotoğraf makinası, bilgisayar. Evet ben asalak bir kardeşim. Bu teknolojik aletlerin hakkını verebildim mi ya da verebiliyor muyum esas mesele bu aslında. Cep telefonu dışında hakkını verdiğim yoktur heralde. Cep telefonunun hakkı da zorunluluktan verilmiş bir hak zaten. Bilgisayarım sıfır kilometrede Ankara'da üstüne örtü örtülmüş beklemekte. Cd çalarımı da yolculuklarda oraya buraya götürüp dinledim ama onun da zamanı geçti. Mp3, mp4 çalan kibrit kutusu büyüklüğündeki zımbırtıları icat ettiler. Cd çalar taşımak pek de akıllıca gelmemeye başladı. Gene de cd'yi mp3'e tercih ediyorum. ( Mp3 çalarım daha yok abim almadı çünkü: )))) Çocukluğumda plaklar vardı. Ne yazık ki bizim pikabımız yoktu. Teyzemlere gittiğimde kocaman kulaklığı takar ve dinlerdim. Teknoloji ne kadar büyük bir hızla ilerliyor farkındasınız di mi ? Biz de annemiz ve babamız gibi tekonoloji özürlü olacakmışız gibi geliyor ileride.

Geçen kuzenlere gittim dvd, dvix dışında da başka bir teknoloji çıkmış. Diğer kuzen, evinde olduğumuz kuzenle dalga geçiyor yakında bunların yanına üst üste duran dvd, vcd, dvix ve binumum aleti göstererek bahsettiğim tekonolojinin çaları yakışır diye. Hatırlamıyorum onun ismini. Teknolojinin bu kadar hızla ilerlemesi iyi bir şey değil ya. Hiç bir şeyi sindirerek yaşayamıyoruz. Bir şeye alışmış ona göre düzen kurmuşken hayda!! başka bir şey icat ediyorlar.
Demiştim ya ben geçmişi seven bir insanım. Geçmiş alışkanlıkları daha çok seven bir insanım: ) Hala plak dinliyor olsaydık. Ya da mektuplarımızı kağıda yazıyor olsaydık, fotoğraflarımızı eski makinalarla çekiyor olsaydık. Daha mı ilkel olacaktık... Aslında diyeceğim şuydu. Ankara'dan bir türlü getiremediğim dijital fotoğraf makinamı geçen gittiğimde getirdim. Boğazı, işyerimin sokağını, sokaktaki kedicikleri çekip yazılarımı süsleyecektim. Kaç gündür makinamı çantamda getirip götürmeme rağmen hiç bir şey çekemedim. Daha doğrusu çekememiştim. Hatta dün Kadıköy’e vapurla geçmeme, harika bir manzara olmasına rağmen ben utandığım için makinemı çıkartıp da Topkapı Sarayı’nı, Kız Kulesi’ni, Dolmabahçe Sarayı’nı çekemedim. Evet ben eşşeğim. Ama size söz hava biraz daha ısındıktan sonra resimleri çekip buraya koyacağım.
Neyse…. bugün öğlen Arnavutköy sokaklarını ve boğazın bir kısmını, ve kedicikleri çektim.

Resimlerde göreceğiniz beyaz köşk çalıştığım yerin dıştan görünüşü. Dış görünüşe aldanmayın benim çalıştığım yer depo gibi: ) Gerçi içi fena değil ama pencere yok. Deniz kokusunu duyamıyoruz.

Pazartesi, Mart 19, 2007

GEÇMİŞİM EN SEVDİĞİM



Geçmişte yaşayan insanlar vardır ya! işte ben böyle bir tipim. Her ne kadar konuşmaları, olayları unutmaya başlasam da. Şöyle olsaydı belki şimdi böyle olurduları çokça derim. Olayları değiştirmeye çalışmak dışında ( buna imkan olsa en önde koşacaklardan biri ben olurum heralde) eskileri (sadece değiştirmek istediklerim değil elbet, yaşanmışlıklar da dahil eskilere ) garip bir hüzünle hatırlamaya başladım. Şimdi bile gözlerim dolu dolu yaşın ilerlemesi bu olsa gerek. Yaşanmış bir saniyenin bile geri dönüşü yokken. O zaman neden ota boka bu kadar takıyoruz da yaşadığımız anın keyfini çıkartmıyoruz bilmem.
Geçen yaz ki bohem yaşantımızdan biraz bahsetmiştim. Vur patlasın çal oynasın bir yaz geçirdik. Pinolar da yanda olunca pek bir rahattık. Ancak, Pinocuğum ve Bülocuğum taşındı. Sanırım İstanbul'da olmak ayrılmış olmalarının verdiği boşluğu yaşamamı engelledi. Ev tutulmuş. Bu haftasonu Ankara'ya gittiğimde gördüm. Kimbilir kim geldi
? Kim geldiyse sevmeyeceğim. Halbuki biz bir evdik 4 ve 6 numaranın birleşmesinden 46 numara olmuştuk. Şimdi ne pinolar orada ne de ben. Her kuşun yuvadan uçup gitme misali kimse durduğu yerde durmuyor. Kimi evlenip, kimi toprak olup, kimi bir iş peşine, kimi de okuyup adam olmak peşine gidiyor. Kimi bir daha dönmüyor kimi de dönse bile hiç bir şey bıraktığı gibi kalmıyor. Değişmeden kalan bir tek resimler oluyor bu hayatta. O resimler de biz göçüp gittikten sonra belki de çöp oluyor...


Ankaralılarıma etkinlik bülteni


http://www.biletix.com/webbiletix/wtsEvent.do?eventCode=HSD08 Dolapdere Big Gang, kaçırmayın derim.

http://www.filmfestankara.org.tr/ Ankara film festivali için program 20 Mart'da açıklanacakmış.

http://festival.ucansupurge.org/ Uçan süpürge kadın filmleri festivali Mayıs'a daha çok var gene de sayfasını inceleyebilirsiniz.

Çarşamba, Mart 14, 2007

İÇ SES


İnsanın kendi kendine konuşmasının sınırı nedir acaba? Durdurulabilir mi ?

Bahsettiğim iç sesimiz. Beni hiç yalnız bırakmıyor sürekli ve sürekli konuşuyor. Herkes hakkında yorum yapıyor. Hiç durmuyor. Kitap okurken, televizyon seyrederken, birini dinlerken, yolda yürürken kısacası her yerde. Rüyamda bile beni yalnız bırakmıyor. Öyle acımasız ki! Benim diyen eleştirmenleri suya götürüp susuz getirir.

Nasıl kontrol altına alınır hiç bir fikrim yok. Biran önce barışmamız lazım.