Perşembe, Nisan 30, 2009

ATTİLA İLHAN VE VİCTOR HUGO

Sabah Attila İlhan'ın mezarını gördüm. O kadar zamandır gidip geldiğim yol hiç dikkatimi çekmemişti. Mezar isimlerini okumak çok hoşlandığım bir şey değildir çoğu zaman başımı çeviririm. Ama bundan iki ay önce öylesine gözüme takıldı. Aaa dedim burada mı yatıyormuş. Bahsettiğim yer Aşiyan Mezarlığı, İstanbul'daki en güzel mezarlıklardan biri. O günden sonra bir daha gözüme çarpmamıştı. Bugün o kadar net görene kadar.
Sonra Victor Hugo'nun mezarı aklıma geldi. Gençlik kampı için Fransa'nın orta bölgesindeki Vichy'e gidecektim. Gitmeden önce ve sonra Paris'te gezmek için kendime zaman ayırmıştım. Şimdi düşününce nasıl cesaretle o işleri halletmişim inanın hiç bilmiyorum. Yani gidişim dönüşüm tam maceraydı. Neyse benim Paris'i gezmem akıllara zarar bir gezmeydi. Elimde harita gitmediğim yeri kalmamıştı o yüzden dönüş uçağını beklerken ayaklarımın zonklamasından başka bir şey hatırlamıyorum. Neyse şuursuzca gezmelerim beni Victor Hugo'nun kabrinin bulunduğu yere bile götürmüştü. 10 yıl olmuş gideli. Ne yazık ki her şey çok net değil. Ve de fotoğraf makinamın azizliği nedeniyle fazla görsel anım da yok. Ama ne akla hizmet gitmişim mezarlıklar arasında gezinmiş Victor Hugo'nunkine rastlamışım bilmiyorum. Ancak benim gibi mezarlık fobisi olan bir insanı bile yalnız başına Paris'in o tarihi mezarlığına sokmuş ise nasıl görkemli ve can alıcı bir yer olduğunu siz tahmin edin. Bizim en görkemli mezarlığımız ise Aşiyan. Bana göre tabii. Sevgili anneannem ve dedeciğim küçük yalı mezarlığında yatıyor. Anneanneciğimi 2000 yılında defin ederken cambazlık yaparak ulaşmıştık mezarına başka mezarlara ne yazık ki basa basa. Yaşayanımıza saygımız var mı ki de ölümüze olacak değil mi?

Salı, Nisan 28, 2009

ANLIK YAŞANANLAR:)

Dün çifli koltuğuma yığılmış uyuklama ile tv seyretme hali içersindeyken birden girişten sesler geldi sonra da kapı çaldı. Kapının çalmasına neden bu kadar şaşırdığıma gelince. Neredeyse haberim olmadan kapı çaldığı hiç olmuyor. Biri gelecekse zaten önceden haberim oluyor. Su istemişsem onun da er ya da geç kapıyı çalacağını biliyorum. Dün panik atak yaşadım kısa süreli. Kimo kimo diye çığırdım ses yok sonra penceremden şapşirik şapşirik bakınmaya çalışırken. Yukarıdaki çocuk gelmiş arabayla ilgili bir şeyler diyor. Ben kapıyı açtım ay bende kimo dedim de şöyle oldu filan diye kendi kendime söylenerek aldım anahtarı. Arabayı biraz ileri alır mısın dedi. Aldım olmadı siz geri gelin ben gireyim dedi. Sonra iyi akşamlar dedim. O da teşekkür etti. Şimdi bu çocukla ilgili benim izlenimim yani ondan ne zaman bahsedecek olsam yukarıdaki mal olarak geçtiği için dün sempati duydum niyeyse. Şaşırttı beni teşekkür ederek. Kendisine kıllığım ise arabasını bahçe kapısının dibine parkediyor olmasından.Yaya olarak girip çıkarken yatsı olmak gerekiyor çünkü çoğu zaman. Ben de her arabasını öyle görünce çıldırasım geliyor. Bir kere üşenmedim not yazdım. Sonra çok yağmur yağıyor diye koymadım. Neyse böyle değişik bir şey oldu dün.

Bu sabah da bir amcaya kıllığımdan çok komik bir hale soktum kendimi. Ondan önce bindim ama o bir hamle yapıp akbilini önce uzattı ben de yok öyle diye ondan önce bastım. Seyredenlere komik bir manzara oldu. Kapıdan ilk kim geçecek diye kapıya sıkışıp kalanlara benzedik :)

Anılar gelmişken aklıma bir de şunu anlatayım. Geçen haftalarda bir balık çorbası günüm de yani bir çarşamba günü. Karşımdaki masada yüzleri bana dönük bir çift karşılarında da oğulları olduğunu tahmin ettiğim birileri vardı. Çiftin hatun olanının saçları acayip yapılı yaşları da 70-80 arası. Birden erkek olan ile göz göze geldik. Gerçi göz göze değilde o takma dişlerini dışarı çıkarttı geri soktu o anda gördüm ben onu. Sonra bana güzel miyim dedi. Ben de güzelsiniz dedim. Sen de güzelsin dedi. Ben tepki olarak kızardım heraldeki niye kızardın hemen! ne utangaç şeysin sen öyle dedi. Ben artık kitlendim tabii. O sırada da ona hadi tuvalete git dediler. Bastonunu aldı yardımcısı eşliğinde tuvalete gitti. Pek sevimliydi. Yanındakiler hiç oralı olmadı muhabbete ortak olmaktan ziyade bizimki başladı gene diye düşündüler heralde.

ÇİÇEKLERİM VE BEN













Pazartesi, Nisan 27, 2009

TİYATRO AŞKI

Tiyatro çılgınlığından bahsetmiştim. Ankara'da yaşıyorken böylesi bir tiyatro temposunda olmamıştım.



Geçen hafta gittiğim Sürmanşet oyunu bence felaketti demek istemiyorum. Ama populer kültürün süper bir örneğiydi. Oyuncular magazin basınının sevdiği simalar. Bir de Beste Bereket ve Dolunay Soysert'in öpüşmesi haber değeri taşıyan süper bir malzemeydi onlar için. Oyunun oynandığı salon yani Beşiktaş Kültür Merkez'i süper kötü ötesi bir mekan. Bir kere Yılmaz Erdoğan'ı izlemiştim orada o kadar. 4. sırada oturmamıza rağmen önümdeki kızın sürekli oynayan kafasını seyretmekten başka bir şey yapamadım. Oyuna konsantre olamadım görmediğim için dağıldım gitti. Farketmedim ancak mikrofonla oynuyorlarmış. 40 TL verilerek gidilecek bir oyun değildi. Bir de izleyicimiz ne kadar man kafa onu da görmüş olduk. Dram sahnesi çıt çıkmaması gerek adamlar komedi seyreder gibi seyretti. Oyunun yazarı olsam ki bu durumda Sinan Tuzcu hakarete uğramış sayardım kendimi.





Bu oyuna gitmemizin ertesi günü de şehir tiyatrolarında Macit Koper'in sahneye koyduğu Kırmızı Pazartesi'yi izledik. Kitabını okumuş filmini izlemiş biri olarak. Tiyatrosunu başka koşullarda seyretmiş olsaydım daha çok sevebilirdim. Dekor çok güzeldi. Zaten Barış Dinçel bu konuyu aşmış belli. Seyrettiğimiz salon kocamandı ve Tiyatro kültürü almamış bir izleyici kitlesi vardı. Giren, çıkan, konuşan, gülen. Yerimiz de çok gerideydi. Final de biraz uzun tutulmuştu. Bazı oyuncular iyi değildi ama fena sayılmazdı.



Gelelim bu cumartesi seyrettiğim "Şeylerin Şekli'ne" Aksanat Yeni Kuşak Tiyatro'nun bir oyunu. Tiyatro sevmeyeni bile sevdirirdi. Oyun 3 katta birden oynandı. Çok değişikti. Çantanı çaputunu toplayıp hooop 3. kata hoop sergiye. Sanırım bu sezon tatile girmiş olabilirler. Geçen senenin oyunuymuş. Ama aklınızın bir köşesinde olsun bir yerde görürseniz mutlaka seyredin. Çok başarılı bir reji vardı. Oyunuculuk da çok doğaldı.

Cuma, Nisan 24, 2009

ORDAN BURDAN

Düşünceler beni yiyip bitiriyor. Düşünmemeyi seçmek gibi bir seçeneğimiz olabilseydi keşke.

Bir de bu günlerde biraz asabiyim.

Dün Cumok'un düzenlediği Silivri Cezaevi'deki eyleme gittik. Miting demiyorum çünkü 6 otobüs dolusu insandık sadece. Havanın nasıl soğuk ve rüzgarlı olduğunu İstanbul'da yaşayanlara anlatmama gerek yok. Neredeyse 90 yaşında bir amca bile kalkmış gelmişti bizimle. Bu insanlar bu yaşlarında bile ülke için mücadele içerisinde. Gerçekten gelinen nokta tüyler ürpertici bundan , yoksayarak, okumayarak, seyretmeyerek kurtulamayız. Cezaevindeki bilim insanlarına, bu ülke için çaba sarfedip durmuşlara ne büyük bir özür borçlu bu ülke.

Annemler Ankara'dan bu eyleme katılmak için geldiler. Cumartesi dönüyorlar.

Dün bir bütün gün yollardaydık. Felleğim şaştı. Silivri'den sonra annem gelmişken eş dost ziyareti yapmak istedi. İlk defa metrobüs'ü kullandık. Mecidiyeköy'den Selamiçeşme'ye 15 dakika içinde gittik. Arabayla önce Selimiye'ye sonra Ataşehir'e sonra Erenköy'e sonra Göstepe'ye sonra yine Selimiye'ye ve en sonunda da evimize Yeniköy'e döndük. Bu süre içerisindeki duraklardan birinde regli oldum. Annemle yollar konusunda didişip durduk. Bazen ne yazık ki sesimi yükselttim. Kendime hakim olamıyorum. Sonra da üzülüyorum.

İş yerine hiç haber vermedim 23 Nisan'ın tatil olduğunu varsayarak. Daha önceki yıllar tatil yapmıştık. Ancak dün çalışmışlar. Açıkcası pek umrum olmadı. İplerim iyice kopuyor şeytan alıp başını git diyor. Ssk ödenmiyor. Sağlık güvencem 3 ayı geçtiği için kalmadı. 17 Mayıs'ta doktor kontrolum var ne yapacağım bilmiyorum. İş çıkışı bizim istifamızla olduğu için. İşsizlik ücreti denen terelelliden de faydalanamıyormuşum.

Üşüyorum çok. Üşümek asabımı bozmaya devam ediyor. Üşüdüğüm için ağlayabilirim o derece.

Lalerimden biri açtı. Hafta sonu fotosunu koyarım. Sardunyalarım ve menekşelerim de çok güzeller. Yavuz Abim de bana bir saksı difenbahya hediye etti. Evlerinde 100 saksı kadar çiçek varmış bir sürü çeşit, çok meraklı.

Benim sorunlarımı sorun olarak görmemek küçümsek yeni trend. Çünkü ben söylenmekten başka bir şey yapmıyormuşum bir çabamda yokmuş kaderim demekten başka.

Bir de bu hafta pinolar geldi pazartesi akşam görüşebildik sadece. Ödüllerini almaya geldiler. Şanslarına hava keyifsizdi. Pino park fotolarını göndermeyi ihmal etme. Bir de hafta sonu gel ki evimi gösterebiliyim.

Perşembe, Nisan 16, 2009

YERİN DİBİNE BATIN

Umut bu ülkede her geçen gün kaybolan bir şey. Elimde zaman makinası olsa da 60 yıl sonrasına gidip ne halde olduğumuzu görebilsem. Düzeldik mi beter mi olduk diye merakımı yensem.

Bizim bir önceki binamız Türkan Saylan'ın evine komşuydu. Aramızda sadece bir bina vardı. Şimdi de komşu sayılırız bu sefer 4-5 bina var. İçimden hep onun kapısını çalıp size hayranım ne kadar büyük işler yaptınız demek vardı. Ne yazık ki böyle bir özgüvene ve cesarete sahip olmadığım için yapamadım. Aramanın yapıldığı gün kapısının önüne gidip alkışlamakla yetindim.

Gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Adnan Hoca zibidisi olsun Fettullah gülen şarlatanı olsun amaçları hedefleri belli olan adamların kılına bir halt gelmezken. Tek derdi ülkeyi aydınlık geleceğe taşımak isteyen bu insanlara her türlü zorluğun çıkarılması. Hala da bıkmadan usanmadan mücadele etmelerini öyle takdirle karşılıyorum ki. Kendimi işe yaramaz sadece bık bık konuşup duran biri olarak görüyorum.

Örümcek beyinlerden ölesiye nefret ediyorum. Sabah arkadaşımın facebook'a eklediği bir videoyu seyrettim. Yüzlerine çeşitli sebeplerden kezap atılmış büyük ihtimalle afganlı kadınların resimlerinin olduğu. Erkek hakimi toplumlardan, beyinlerinin edep yerlerine sıkışmış olmasından, bastırılmış duygularının sadece sapkınlığa işlemesinden tiksiniyorum.

Umarım karanlık taraf sonsuza kadar yerin dibine gömülür.

Çarşamba, Nisan 08, 2009

ABİ KLASİĞİ

Abimle karakterlerimiz birbirine oldukça zıt. Ben panik, heyecanlı, geveze, meraklı, planlı olan tarafım o ise sakin, rahat, meraksız ve sessiz taraf. Plansız demek istemiyorum sürprizlere dolu desek daha yerinde olur.

Sabah gene yaptı yapacağını. Geçen hafta Madrid öncesi Türkiye'ye geldi. Bugün de Amsterdam'a döndü. Yarın ise Madrid'e uçuyor artık. Sabah her zaman bindiğini söylediğim thy uçağı ile Amsterdam'a uçmak üzere evden 6 gibi taksiye bindi. Saat 6.30 gibi telefon geldi. Ben uyur uyanık söylediklerini dinlerken önce şaka yapıyor sandım. Yavaş yavaş idrak ettim ki. Ben elbise torbamı unutmuşum taksi çağır bana getirsin diyor. Hay allahım diyerekten acele taksiyi çağırdım adamcağız da panik halde bayrak yarışındaymışız gibi. Bahçe kapısına geldi. Orada bayrak değişimini yaptık. Elbise torbasıyla parayı eline tutuşturdum. Abimin telefonunu da yazdırdım gitti. Bu sabah yaşadığımız aslında insanı o kadar da heyecanladıran panik olmasına sevkedecek bir durum değildi. Ama bir de şunları dinleyin. Gene bir sabah uçağıyla abim gidecekti. O kapıdan çıkmadan ben de genelde uyanır arkasında su döker geri yatarım. Ama o sabah gözlerimi bir açtım ki saat 6.40 abimin çoktan gitmiş olması gereken saat. Heralde gitti dedim ama nasıl oldu da ben uyanmadım. Genede kalktım gittim odasına. Baktım uyuyor. Abiii kalk kalk uçak kaçıyor uyumuşsun dedim. O bir hızla hazırlanırken ben de taksiyi tekrar çağırdım biz uyumuş kalmışız tekrar bir taksi gönderir misiniz? Yataktan kalktığı saat 6.40 uçağın kalkış saati ise 7.20 idi. Ve evimin havalimanına uçaklığı 50 tl'lik taksi parası. Ben kesin kaçırmıştır uçağı derken. Daha kapılar açılmamış bekliyorum demez mi? Pes dedim vallahi de billahi de pes. Bir başka macerası ise İstanbul'a geleceği sıra, havalimanında pasaportunu almadığını farketmesi. O zaman da devreye yakın arkadaşı girmiş işten eve gidip yedek anahtarı ile abimin pasaportunu alıp ona getirmişti. Bir başkası ise Hollanda'ya girişi için gerekli resident kartını Hollanda'da unutmuştu. Sonra birileri kargo ile gönderdi. Veee bir başkası ise Askere gideceği sıra evraklarını unutmuş biz de bir otobüs firmasına verip göndermiştik. Bunlar olurken sakinliğini koruması heralde işlerinin rast gitmesine yarıyor. Ben kendimi düşünemiyorum. Sanırım panik heyecan karışımı bir kalp krizi yaşardım. Bir de şu varki ben kendimi büyük konuşmayayım ama asla bu duruma da sokmazdım:) Başak burcuyum ne de olsa. Göbek adım 37 adım sonrasını planlamak. Diyeceğim şudur ki bir abi klasiği yaşadım sabah sabah :)

Salı, Nisan 07, 2009

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN.


BAHAR NOLUR GEL ARTIK

Bize bahar yok. Havalar tersine mi döndü hep mi böyleydi hatırlamıyorum. İstanbul'un mevsimlerini bilecek kadar tanımıyorum. Bildiğim tek şey geçen sene 9 Mart'ta benim bahçede aile toplantısı ve doğum günü kutlamasında havanın acayip sıcak ve güneşli olduğu. Bu sene ise 4 Nisan'da yaptık o toplantıyı. Karşıda Göztepe Parkındaydık. Güneş vardı ama acayip de bir rüzgar. Gölgede inanılmaz soğuktu. Bugün itibariyle ise güneş müneş yok. Eski tas eski hamam geri döndü. Hava sevimsiz, karanlık, kasvetli ve yağmurlu. Gerçekten isyanlardayım. Arkadaşıma Norveç'teki intihar oranını anladım valla dedim. Bu havaya dayanmak zor.

Dün de akşamdan kalan bir baş ağrısı tüm günüme eşlik etti. İlaç da almadım. İlaç özürlüyüm. Zaten ömür boyu aldığım bir ilaç var. Bir baş ağrısını da ilaç ile engellemek istemedim. İstemedim ama acıyı da çektim. Beni serseme çevirdi. O kadar ki eve giderken otobüsten inip eczaneye gittim. Tansiyon ölçtürmek için. Genelde teyzeler yapar ya yavrum bir tansiyonumu ölçüver diye. Ben de gittim ölçüyor musunuz dedim. Sizinkini mi diye sordu oradaki amca. Evet dedim. 6,5'a 10 çıktı. Benim için normal bir rakam başkası için düşük olabilir ama benim genelde bu seviyelerde gezer. Neyse nezaket icabı borcum ne dedim. Amcanın hal tavrı bir şey istemeye yönelikti. Genede ne borcu der belki diye düşündüm ama bozuk bir şeyler verin dedi. Bozuklarım 100 kuruş 50 kuruş olduğu için bulduğum iki tane 250 kuruşu bıraktım.

Evde sersemliğim devam etti. Sonra da bağırsaklarım bozuluverdi birden. Tuvaletten çıkamadım. Bilmiyorum nedendir. Şimdi ise aklım evde, kafam kazan, gözlerim çinli gibi küçük, boynum sırtım ağrıdan ölüyor. Bu haftayı da atlattık mı. Pazar tüm gün evden çıkmayı planlamıyorum. Geçen cuma abim hadi ne kadar uyuzsun insan cuma günü evde oturur mu dedi. Ben de hafta içi her gün dışarda olmanın verdiği yorgunlukla öyle bir baktım ki. Doğru hergün dışarda olunca cuma evde olası geliyor insanın dedi. Ama onun ötesinde cuma günü çıkmak gibi bir alışkanlığım burada yok hakikaten. Ama Ankara'da cuma geldiği an mutlaka öğlenden planlar yapılmaya başlanır. Nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz, iş çıkışı nerede içiyoruz diye. Şimdi ise cuma olsa da kendimi eve atsam diye bakıyorum. Kimse ilişmese bana. Hep söylediğim gördüğüm bir şey var insan çocukları olunca nasıl yetişiyor bir şeylere. O şeyleri heralde yapmıyor.

Bugün sabah otobüs inanılmaz kalabalıktı. Bir durakta boşaldı o durakta anında gene doldu. Yani bugün Obama burada trafik felç evde oturayım, dışarı çıkmayayım demiyor mu kimse? Herkes mi kendini sokağa atıyor? Anlamadım bu işi. Dün allahtan hemen eve gelecektim. Evim de o keşmekeşin tam tersi yönde olduğu için hiçbir şeyden etkilenmedim. Ama bugün o keşmekeşin içinde bir sürü işim var akşam. Akşam saatlerine kadar kalmayacağını umuyorum. 2 gibi ayrılmayı planlıyormuş buradan. Eğer akşama da yırtarsam pek kebap olacak işim. Maalesef Obama'nın gelişini bu yönden ele alıyorum. Ne kadar acınası di mi? Beni süründürecek mi süründürmeyecek mi? Oradan oraya atlıyorum ama Papa gelmişti Ankara'ya da hayatımı kabusa çevirmişti. Saatlerce otobüsün içinde o iğrenç Ankara'nın Eskişehir yolunda ayakta bekleşip durmuştuk.


Pazar günü Marx'ın Dönüşünü seyrettik. Bence Dostlar Tiyatrosu'nun her oyununu izlemelisiniz.

http://www.dostlartiyatrosu.com/tiyatro_oyunlar_marx.html

Artık 7. sanat işlerini pek takip etmiyorum. Tiyatrokolik oldum. Bu sene 10'dan fazla oyuna gitmiş olacağım. Toplamda 70'leri buldukları düşünülürse çok az bir rakam ama genede iyi diyorum ben.

Cuma, Nisan 03, 2009

ZEKİ MÜRENCİĞİM

Zeki Müren şarkılarını çok severim. Kimisi ise hiç sevmez. Ben onun sesine hastayım ne biliyim çok hoşuma gider. Hülyalı, biraz titrek sevdiğim tarz. Şimdikiler Muazzez Ersoy'muş Gülben Ergen'miş Ebru Gündeş'miş Seda Sayan'mış karga gibi dolanıyorlar etrafta. O kadar dayanılmaz geliyor ki tarzları








AGLAMA DEGMEZ - ZEKI MUREN

Perşembe, Nisan 02, 2009

TEY TEY DE TEY TEY

üzerimde deyim yerindeyse ölü toprağı serili.

bloğa yazasım yok. vakit koşturmakla geçiyor.

seçim heyecanı geçti.

ankara'ya söyleyecek sözüm yok sadece.

orada doğmaktan gayri bir bağım kalmadı kendisiyle. hatta onu da reddi doğum yaptım.

doğum yerim sarıyer.

emek kafe'nin kapanmasıyla ilgili yazıya başlamıştım ki taslak olarak kaldı.

her şey değişir bu ülkede 30 yıl sonra bakmışsınız dolmabahçe'nin yerinde 10 katlı 7.yıldızlı bir otel konmuş.

çok fena tatile çıkasım geldi. deniz keyfi yapmayalı çok yıl oldu. geçen sene hafta sonu burhaniye'ye gidişimi saymazsam.

gelecek belirsiz.

işler sevimsiz.