Çarşamba, Temmuz 29, 2009

SİGARA İÇİCİLERİ DÜNYANIN EN BENCİLLERİ


Yazıcam diyip de yazmadığım bir sürü konu var. Yenileri ekleniyor, diğerleri rafta bekliyor napıyım.

Gündemdeki konum arkadaşlarımla neredeyse kanlı bıçaklı sigara yasağı kapsamını tartışmamız.

Hafta sonu Ankara'dakiler geldi. Pazar da Yeniköy kahvesinde kahvaltıya gidildi. Yeniköy kahvesinin bahçesi öyle yarı açık yarı kapalı gibi bir alan değil bayağı kapalı gibi. Tenteler var sarmaşıklar var yani öyle süper hava giren bir yer değil. Bir çok insan içmemesi gerektiği halde sigara içiyordu. Bizim grupta da boklu tiryaki sigara içicilerin bencilleri bulunduğu için yaktılar sigaralarını. Ben de dedim ki yasak burada içmek. Yok efendim ne yasağıymış. Açın okuyun kapsamını buralar da dahil dedim. Biraz tartıştıktan sonra konu kapandı.

Dün mesajlaşma grubumuza genelgeyi göndermiş arkadaş. Nerede yasak al sana kapak diye. Ben de ne kapağı gayet de yasak dedim. Konu uzadı böyle beni dellendirecek duruma geldi. Ben inadım inat iki kanat bir insanım özellikle de bildiğimi idda ettiğim konularda. En sonunda ne bokunuzu nerede içiyorsanız için banane dedim.

Yahu sigara içicileri niye bu kadar bencilsiniz. Bu böyle çekirdek çitliyenin sesine dayanamamak gibi bir şey değil. Bayağı beni etkileyen bir şey. Benim yaşam kalitemi senin düşürmeye ne hakkın var anlamadım gitti. İş bi yere beraber gitmeyize kadar gitti. Harbiden de gitmem böyle bencilce bir yaklaşımdan sonra. Zaten de işime gelir. İçmeyen ama laf söylemeyen arkadaşlarımın pısırıklıklarına da kılım bu da dipnot.

Cuma, Temmuz 24, 2009

ÇOK HÜZÜNLÜ




referans: http://www.openfilm.com

KUZEYDE BİR YER



Bu aralar blogla çok haşır neşirim bunun sebebi de Çitlembiğim. Onu blogcu eğitiminden geçirirken ben de bir sürü şey keşfedip duruyorum. Elim de sürekli blogun üzerinde.

Bu aralar beni çok mutlu eden bir gelişme yaşadım. Geçen hafta TNT'de bir baktım. Tanıdık yüzler, tanıdık mekanlar. Yoksa o mu? Evet o galiba derken. En sevdiğim dizilerden biriyle karşılaştım. NOTHERN EXPOSURE. Trt 3'te (ben öyle hatırlıyorum birileri de trt 2 demiş) yayınladığı haliyle KUZEYDE BİR YER. TNT, KUZEY IŞIKLARI olarak yayına veriyor. İlk göz ağrımız olduğu için benim için o KUZEYDE BİR YER.

Hatta bir aralar sağolsun Aycan'a bu diziyi arattırıp durmuştum ama çıkmamıştı. İndirtip izleyecektim yeniden:) Başka bir şey isteseymişim olurmuş mukabili bir şey oldu bu durum. Amerika'da yaşayan arkadışıma da mesaj attım DVD'leri var mıdır bakar mısın cicikom diye.

Kuzeyde bir yer benim için şöyle ilginç bir çağrışım yapıyor. Turgut Özal'ın ölümü. Sanırım onun öldüğü haberini izledikten sonra Kuzeyde bir Yer başlayacaktı.

Bir kaç gündür izliyorum kaçıncı sezondayız bilmiyorum ama çok keyif alıyorum. Sanki lisedeyim, annemlerin odasındaki küçük televizyondan Kuzeyde bir Yeri izliyorum. Değişik duygular geliyor gidiyor. Yaşım büyümüş. Özgüvenim artmış. Daha bir sağlam daha bir içten seyrediyorum bu sefer. Ve geçmişe olan bağlılığıma bir teşekkür oluyor bu dizi.

Eskici olmak güzel şey, eskileri biriktirmek, eskileri hatırlamak, eskilerin sana hatırlattığını tebessümle hatırlamak.
Ya bu en büyük haber işte.
Bir de dip not dizi bittiğinde çok üzülmüştüm. Çok absürd bir sonu olmuştu. Trt mi bitirmişti ya da gerçekten o şekilde mi sonlanmıştı bilmiyorum. Ama bu Lost gibi filan değil ayrı bir bağımlılıktı. Çitlembiğim hani bağımlılıkla ilgili bir yazı yazdın da ben de altına yorum döşendim işte benim bağımlılığım bu diziye olan bağımlılığımla aynı. Arkasından uzunca süre yas tutmak.
Bir ara sevdiğim eski dizileri buraya yazacağım demiştim yapmadım. Tekrar and içiyorum bir ara yazacağım.

Perşembe, Temmuz 23, 2009

BU TÜRK HALKINA BİR YALVARIDIR.

Size yalvarıyorum. Param olsa para verip bu işi yapmamanızı sağlardım.

DOĞURMAYIN madem paranız yok, açsınız niye doğuruyorsunuz. Bu az gelişmişlik, bu bilgisizlik, bu cahillik, bu salaklık, bu aptallık, bu bir sürü şey yapmayın gözünüzü seveyim. Bu memleket çürüyor, bu memleket batıyor. Bunun sebebi bence büyük ölçüde kalitesiz nüfus artışı. Hadi yaptın bir çocuk. 5 tane 10 tane yapma. YAPMA!!! Salak mısınız ya!

Babaannemin bakıcısı İrina ile konuşuyorum. Gürcistan belki fakir ama bizim kadar geri kafalı değiller. Bir çocuğu evli ama çocuk yapmıyorlar kendileri açken nasıl bakacağız diye. Biz niye yapıyoruz. Başımızdaki man kafa 3 çocuk yapın dedi diye mi? Açsınız, açız. Bu ülke zenginlikleri olduğu halde aç niye bizim kaz kafalılığımız yüzünden.

Acayip dellenmiş durumdayım. Aptal insana devlete açız bizi doyur diyen insana tahammülüm yok kardeşim.

Aşağıdaki haber dellendirdi beni. 5 çocuk niye var allasen niyeeeeeeeeeee. Yemin ederim benim kafam almıyor. Benim babaannem köylü kafasıyla bir çocuk yapmış ya. Hem de o çocuğu okutmuşlar. İnsan gücüne ne kadar ihtiyaçlar olsa da. Eşek gibi çalışmış bir çocuğunu okutmuş. Başka da çocuk yapmamış.





http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&KategoriID=15&ArticleID=1120728&Date=23.07.2009&b=Mersinde yoksulluk drami&ver=75

DÜDÜKLÜ TENCERE MACERALARIM


Ben oldum olası düdüklü tencerelerden hazzetmem. Eski tip düdüklümüz varken kullanma koşullarını bilmediğim için açmaya kalktığım vakit elime patlamıştı. Elimin üzerinde boloncuklarla gezmiştim. O günden sonra ilişkimi sınırlı tutmayı geçin ilişki bile kurmadım. Sonra gün geldi kendi evim oldu. Annem de evimi düzmeme yardımcı olmaya başladı biraz da kendi işini kolaylaştırmak için belki de bana düdüklü tencere aldı. Ben Mayıs 2007'de taşındım evime. Heralde o vakitler almıştı.


Neyse o geldikçe birşeyler pişiriyordu. Bana da arada tencereyi yıkamak dışında bir iş düşmüyordu. Gel zaman git zaman ben düdüklüyü kullansam demeye başladım. Geçen haftalarda bezelye pişirmeye karar verdim. Annemi aradım kaç dakika olacak, düdük ne olacak, buhar ne olacak, nasıl acıcam, nasıl kapıycam. Neyse ben hiçbir şeyi patlatmadan birazcık bezelyeleri çok pişirerek bu işi kotardım. Ancak soğan koymayı unutmuştum o kadar. Geçen de et sote yaptım o da fena değildi. Dün de zeytinyağlı fasülye yapmaya kalktım. Yalnız benim şöyle bir huyum var sanırım yemek yaparken illa bir şeyleri koymayı unutmak. Bu elbetteki çoğu zaman yağ oluyor. Sanırım neden kolestrolümün süper ötesi olduğu ortada. Dün de yağ koymayı unutmuşum. Öyle yedim napıyım. Yemeklerde tuz yoksa yağ yoksa ben tutup da eklemem öyle yerim:)


Bu yağ mevzuunu çok yapıyorum geçen de annemler köye giderken bana uğramışlardı fasülye yapmıştım gene ama normal tencerede. Ona da yağ koymayı unutmuştum. Annem yağ ile tekrar kaynatmış öyle yemişlerdi.
Valla bir hoşum. Yemek yapmak eziyet gibi birşey zaten damak tadını denen hadise de yok bende.
Yukarıdaki resimdeki düdüklü benimkinin aynısı.
Şimdilik ilişkimiz iyi. Patlamaz o dedi annem. İnşallah diyorum.
Bir de pandispanya yapılırdı eskiden düdüklüde :)



Volare (old) - Dalida

OLAN BİTEN

Geçtiğimiz hafta sonu ve bu hafta benim için hareketli geçti.

Hafta sonu köye gittim geldim. Her sene tesadüfen yazdığım köy yazısını bu sene de yazarak fotoğraflarla süslemek istiyorum. Ancak bir sonraki gönderide olur. Tabii aradan aylar geçmez ise. Nitekim daha Madrid serimizi tamamlamadım.

Abim Ankara'daki bir arkadaşının düğünü için geldi gitti. Ben de o sıra köye gittim. Babam da Ankara'ya. Bizim aileye uzaktan bakan, belki tuhaf karşılıyordur. Ama biz hep böyleydik. Annem ayrı yerde, babam ayrı yerde, abim ayrı ben ayrı yerde. Bu hafta sonu üçü biraraya geldiler. Belki Ağustos'ta dördümüz biraraya geliriz. Genelde eşler kocalarını yalnız bırakamaz ya ! perişan olur şimdi o ya da perişan olmuştur diye. Valla bizde öyle bir şey söz konusu değil kimse yalnız kaldığı için perişan olmuyor. Annem yokken babam bana yemek yapardı. Hatta babamın bana hadi Çağıl şunu ütüle ya da bana çay koy dediğini bile hatırlamıyorum. Tabii babamın da kendine göre törpülükleri var ama ben böyle bir aile olduğumuz için çok mesudum.

Abim ve Yumuk'un karşılaşması hayli hoştu. Abim odasının kapısını kapalı yatmayı sevmediği için Yumuk'u banyoya koyalım dedi. Ben ohh my god dedim. Sen bebeğini banyoya tıkar mısın hiç. O da ne var ki dedi. Ben onu o beni kafadan kontaklıkla suçladıktan sonra odaların kapısı kapatarak uyuduk:) Bu hadise cuma akşamı oldu. Cumartesi o Ankara'ya ben köye gittik. Pazar ikimiz de aynı saatte döndük. O ders çalışmaya çalıştığı için ben erken yattım. Yumuk orada burada hiperaktivitesini giderdi sanıyorum. Abim yattıktan sonra benim başıma geldi ve saat sanırım 3'e kadar Simon's Cat'de olduğu gibi (
http://www.youtube.com/watch?v=w0ffwDYo00Q) cebelleştik. Yarı uyur uyanık halde sonra kapı dışarı ettim. Abim kapısını kapamadığı için gece 3 kere uyandırmış:) Dedim ki normal hahaha. Hayli komiğiz eve biri geldi mi:) Gevezecim sen hiç korkma bu anlatıklarımdan.

Pazartesi günü de bir sürpriz oldu ve Deep Purple konserine davetiye ile gidebildim. Birileri gitmiyormuş. Arkadaşım gelir misin dedi. Gelmem mi dedim. Ancak arabamı çiziktirdim. Bedava konser bana böyle patladı. Götürmedim tamire ama gitse hayli dötümüze kaçmış olacak. Neyse varsın olsun.

Salı günü de Japonya'dan gelen bir arkadaşımız bende kaldı. Önce görmek istediği arkadaş, ailesi ve nişanlısı ile Ortaköy'de buluşmuşlar. Ben de yanlarına gittim. Geyik sonrası eve geldik. Arkadaşım Japonya'da arkadaşının kedisine baktığı için kedilere alışmış. İlgilenen biri geldi mi Yumuk hanfendü beni biraz rahat bırakıyor. Diğer kişiye yapışıyor:) Arkadaşım tırnaklarını kesti sağolsun. Ben de sen doktorsun rahat yaparsın bu işleri diyerekten destek oldum:) Kendisi kök hücre işleriyle ilgili doktora yapıyor. Ben de sordum birşeyler ama işte ne anladıysam o kadar. Bebeklerde klinik deneylerin etik olarak yasak olduğunu söyledi. Klonlama mlonlama işlerine karşı ama yapan yapıyordur belki.

Dün ve bugün sakindim. Yarın saçlarımı kestirmeye gideceğim. Çok paçozum. Cumartesi arkadaşın nişan sonrası etkinliği var böylece haftayı geçirmiş oluyoruz.

Haaa bir de Japonya'dan ısıtma bantlarım geldi sağolsun hakoşum. Ama çıplak tenine yapıştırma sakın yanarsın 60-70 derece kadar ısıtıyormuş dedi. Artık üşüme haberlerime son.

Salı, Temmuz 21, 2009

AYA ÇIKAN ADAMIN ELİNİ SIKTIM

Daha önce yazdım mı hatırlamıyorum. Yazdıysam hatırlatmaktan hoşlanıyorum heralde. Ya da benim de böyle bir anım var yaaa diye övünmek istiyorum.


1997 senesi Türkiye'de hava olimpiyatları yapılmıştı. Ben de allah rahmet eylesin bizim sitede oturan THK'da çalışan bir pilot komşumuz sayesinde görev alabilmiştim. Çeşitli illere dağılmıştı organizasyon. Ürgüp-Göreme yöresinde balon müsabakası vardı. Diğerlerini hatırlamıyorum. Benim görev yerim ise Aydın'dı. Microlight, Ultralight ve Paramotor müsabakaları düzenlenecekti.

Paramotor


Bahsettiğim Olimpiyatlarda görev almadan önce havacılıkla ilgili maceralarımdan biraz bahsetmek istiyorum. Ben oldum olası pilot olmak isteyen uçmak da uçmak diyen bir insandım. Eskişehir İnönü'de THK'nun kurslarına gitmek için kafayı takmıştım ama niyeyse bir girişimde bulunmamıştım. O zamanki hayalim paraşüttü. Paraşütle atlamak en çok istediğim şeydi. Ama kilo sınırı vardı şimdiki gibi homini olmadığım için 45 kilo sınırında kalıyordum sanırım. Üniversiteye girdikten sonra okulun yamaç paraşütü kursu açıldığını duyar duymaz derslerimin kötü gitmesine rağmen karda çamurda merkez kampüsle Ümitköy arası mekik dokumaya başlamıştım. Ama aldığımız eğitim öyle eften püften olunca ben uçmaya gittiğimiz bir hafta sonu Eymir'e yakın bir yerlerde kayaya toslayaraktan femur kemiğimi kırdım. Ankara Yamaç Paraşüt tarihinin belki de Türkiye Üniversite kulüplerinin ilk kazası bendim. Daha sonra tanıştığım Odtü'lü bazı arkadaşlar ya o sen miydin? Çok konuşuldun demişlerdi. Burayı okuyacak o tarihleri bilen arkadaşlar evet o kız benim:)

Ultralight
Microlight

Neyse anlatmak istediğim aslında bu değildi. Bu olimpiyatlar benim kazamı yaptıktan 4-5 ay sonra yapılacaktı. Ben uçmaktan korkacağıma deli gibi uçma sevgisiyle dolmuşum gördüğünüz gibi. Yarışmalar boyunca Belçikalı Amca'nın microlightı ile 2000 metreye çıkıp püfür püfür rüzgarı yedikten sonra hayatta böyle bir keyfi bir daha yaşamayacağımı bilmiyordum tabii :) Jean Marc Barr tipli Fransız'ın Ultralightı ile uçma şerefine de ermiştim. Bir de askeri helikopterle attığımız turu da unutmayayım. Yani bendeki keyfi düşünebiliyor musunuz?


Ve en önemli kısma geliyorum. Ben Neil Armstrong ile tanıştım. Onunla fotoğraf çektirdim. Ama o fotoğraflar ben de yok. Çünkü makinam bozuktu çekenlerle de irtibatım koyboldu gitti. İnternetten araştırdım ama bir türlü bulamadım Türkiye'ye geldiğine dair böyle bir haber yok. Sanki benim bir fantazim gibi.

Obama Apollo 11'in mürettebatı ile buluştu diye haberi okuyunca benim de anılarım canlandı.

Cuma, Temmuz 17, 2009

19 TEMMUZ TAM DUMANSIZ TÜRKİYE

“Bu yasayı düzenli uygularsanız, bir süre sonra satış sıfırlanıyor. Avusturya’da önce yasak uygulanmaya başlamış. Çok hızlı oranlarda düşme var. 2022 yılında ise hiç kalmayacağı ifade ediliyor. Kimse kullanmazsa yasaklamaya gerek kalmıyor. Türkiye’de 1988’de erkekler arasında sigara içme oranı yüzde 63’tü. Bu geçtiğimiz ay içerisinde TÜİK’in yaptığı çalışmaya göre yüzde 47’ye düştü. Bu 1996 yılında çıkan reklâm yasağı ve toplu taşım araçlarında uygulanan yasağın yansıması. Son yasağın etkileri ise dört-beş sene sonra görülür”

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=945412&Date=17.07.2009&CategoryID=77

Yukarıdaki paragraf, linkini verdiğim haberin bir bölümünden.

Ben ölümüne sigara karşıtı bir insan olarak bu yasakla
ilgili blogda bir şey yazmasam olmazdı.

Sen hiç mi sigara içmedin diye soracak olsanız sigara içtim elbette derim. Yani öyle sigara kullanıcısı değilim. Ama tadının ne menem bir şey olduğunu biliyorum. Bir önceki gönderimde yazdığım gibi ben hiçbir şeyin bağımlısı olamıyorum sigaranın bile. Üniversitenin ilk yılında özentilik yapıp 3 kere paket alarak olaya dahil olmaya çalışmış sonra devamını getirememiştim. Yani ben bir kere paket aldım, arkadaşım beni alıştırdı yalanına karnım tok. Ben de öyle şeyler yaptım gayet de güzel devamını getirmemeyi bildim.

Bazen de içki içerken dut olduysam, yak bir sigara diye verdikleri sigarayı çeşitli soytarılıklar yaparak mundar ediyorum. Burnuma sokarak ya da kullağımın arkasına koyarak evet evet yanan sigarayı:) Neyse gelelim sadede ben bir sigara düşmanıyım. Evimde içirmiyorum. Yanıma içene bık bık laf ediyorum. Bok iç diyorum. Anneme bile. O yüzden bu yasaktan dolayısıyla nasıl mesudum bilemezsiniz. Alo 184 ihbar hattını telefonuma kaydettim bile. Hahaha korkun benden sigaranın Panter Emel'iyim.

Şimdi bütün sevdiklerim, konuştuklarım, konuşmadıklarım ne olur sigarayı bırakın. Yukarıdaki yazıda akciğer kanserinin yüzde 90'nın kanserden kaynaklandığı yazıyor. Elbette hiç içkisi sigarası olmayan kanser vakaları da var. Tombala misali kişiye kötü talih olarak denk gelmiş vakalar onlar da.

Pasif içici olan bizlere ve kendinize acıyın.

Yasasın TAM DUMANSIZ TÜRKİYE

Perşembe, Temmuz 16, 2009

HOMİNİ MİYİM?

İki gündür sel aldı götürdü İstanbul'u. Kuzenimle facebook sohbette karşılaştık. Ne iyi oldu serinledik dedim. O da bir dondurmacıya bu söylenir mi? Hakaret et daha iyi dedi. Ben de ay pardon diyip Magnum'un internet sitesini şikayet ettim. Çok yavaş ev sahibi olamayacağım oh mondiyö.

Magnum çubuklarındaki şifreleri girip ev sahibi olma şansı yakalıyorsunuz. Pek dondurmacı bir insan değilim hatta ben abur cuburcu da değilim. Ama ev sahibi olacağım diye iki haftada iki kere magnum yedim.

Patates kızartması da sevmem. Olmasa hiç aklıma gelmez. Hadi belki 40 gün sonra yesek mi acaba derim.
Mısır patlağı, onu da hiç aramam en son ne zaman yedim hiç hatırlamıyorum bile.
Haşlanmış mısır da ise kaç zamandır gözüm var. Sokakta habire canım çekiyor ama almadım. Niye canım çekiyor? Heralde on yıldır yemediğim içindir. Hadi abartmış olmayayım 10 yıl değil iki yıl olmuştur.
Çerez o da ı ıh. Hani barlarda geldi mi yerim bir iki sefer sonra sıkılırım.
Cips o da ı ıh.
Daha başka aklıma gelmedi ama büyük ihtimal onlara da ı ıh.
Hah! bak geldi. Şeker. Hiç şeker insanı değilim. Olipsler modaydı eskiden alırdım ben de. Birilerine vermemişsem. 2 hafta, bir ay sürünürdü çantamda. Şeker bayramlarında ikram edilenler de ceplerimde sürünür. Hatta hiç almam ısrardan kaçabilirsem.

Doktor kontrolü sonrasında iyi kolestrol o kadar iyi çıkmış ki. Herkesin arayıp bulamadığı şey dedi doktor. Sonra kansızlıktan dem vurunca belki de et yemediğin için böyledir diye de kondurdu lafını:)

Hominilik de var aslında bende. Ama yok da! Bilemedim şimdi ben homini miyim değil miyim?

Cuma, Temmuz 10, 2009

BAYANLARA "ARABA MUAYENE" TİYOLARI

Araba bende olduğundan beri kendisi metreslik görevlerini fazlasıyla yerine getirdi. Sağ olsun beni de memnun etti kendini de memnun ettirdi. En son maruzatımız yağ ve filtre değişimi ve muayene işlemleri oldu.

Madrid'e gitmeden muayene gününü geçirmiştim, döndükten sonra hallederim diyordum. Bir yılı geçtiği için yağının ve filtresinin de değişme vakti gelmiş, o da beni de! beni de! diyip durmaya başlamıştı. Bu konuda iki görüş var. İlki yağ ve filtre 10.000 km'de bakıma gireceği zaman değişir ikincisi ise 1 yılı doldurduğu vakit 10.000 km beklenmeden değiştirmekte fayda var. Ben ikinci görüşe uydum. 10.000 km'nin dolmasına 2000 km kalmasına rağmen gittim değiştirdim. Çocuk da değişmesinde fayda var, yağ katrana dönüşüyor, koyulaşıyor dedi.

Muayene için ilk işim http://www.tuvturk.com.tr/ tuvturk'ün sayfasına girip ne lazım ne değil görmek oldu. Ancak şunu da not düşeyim 1,5 ay boyunca sayfalarına girdim çıktım. Günlük gazete vatan’ın sayfasını ziyaret eder gibi tuvturk'e bir girip bakınıp çıkıyordum. Bakınıp çıkmalar esnasında ruhsatta muayene sayfası boşluğumun kalmadığını öğrendim. Allah dedim ne olacak şimdi! Bir şekilde gerekli evrağın şoförler cemiyetinin odasından alındığını öğrendim. En sonunda! geçen hafta, sitelerine günlük ziyaretimi yaptığım bir gün Dudullu istasyonunda olmak üzere bu sabah saat 08.00'e randevuyu aldım.

Bu arada bu internet dünyanın en güzel keşfi yahu. Ben oturduğum yerden her türlü ödememi, randevumu alıyorum. Yumuk'un oyuncaklarını, yemeklerini bile bir yere gitmeden buradan hallediyorum. Allah razı olsun keşfedenden:))))

Şimdin gene ayrıtlılara gömüldüm di mi ? Neyse sadede geliyorum. Şoförler cemiyetine gidip alınacak belge, yeni ruhsat çıkartmak için emniyete başvururken kullanacağımız aynı zamanda muayeneyi yaptırmamızı sağlayan belge. Beşiktaş ilçe Emniyet Müdürlüğünün arkasında hiç odaya benzemeyen ekmek büfesi gibi bir yerden 1 liraya iki adet arkalı önlü sayfayı alıyorsunuz. Alırken bunu elle doldurmayın kabul etmiyorlar daktilo ile doldurun ya da yanda arzuhalci var oraya doldurturun diyorlar. Yandaki ikinci ekmek büfesi kılıklı yere soruyorsunuz kaça dolduruyorsunuz diye. 10 lira diyor. ( devlet yolu yapmış gene diyorsunuz) Ehh ne yapıcaz el mahkum! doldurtuyoruz. Sağ olsun oradaki bey, her türlü açıklamayı yaptı bana. Ruhsat annemin üzerine olduğu için değişim işlemi için ya annem bana vekaletname gönderecek ya da Ankara'da işlemi gerçekleştirecekmişiz. Önerisi, araba Ankara plakalı olduğu için bu işlerin Ankara'da çok daha kolay olacağı yönündeydi. Doldurduğu kağıtla muayenemi yaptırabileceğimi, istasyondan verecekleri evraklar ile de emniyete yeni ruhsat için başvurumu yapabileceğimi söyledi.

Bu durumda muayeneye gitmeden evvel. Ruhsatta yer var mı yok mu kontrol edeceksiniz. Geçerli trafik sigortanız olacak. Hiçbir borcu bulunmayacak. Vergi dairesine gitmenize gerek yok. http://www.gib.gov.tr/ kontrol edebiliyorsunuz. Bir de gerekli malzemeleriniz olacak yangın tüpü vesaire. Nelerin gerekli olduğu tuvturk'ün sayfasında yazılmış. Ben işlerimi yağdan kıl çeker gibi hallettim 08.00'deki randevuya pimpirikli Osman olarak 07.30'da gittim. Hemen sıra fişimi aldım. 10 dakika sonra arabayı çağırdılar onlara teslim ettim. Saat 08.00'de işlerim bitmişti. Ve eski usul randevusuz gelen çoktu. Onlara da bir şekil bakılıyor aralara serpiştiriyorlarmış ama çok beklediklerine eminim. Niye randevu almazlar allah bilir. Bu arada muayene ücreti normal araç için 123,90 lira. Ay başına gecikme cezası da %5. Ben iki ay geciktiğim için çok girmedi.

Hiç korkmayın elinizin hamuruyla erkek işi çok keyifli oluyor:)

Çarşamba, Temmuz 08, 2009

KÜSLÜK

Küslük sevmediğim bir şey. Bazen küsüyorum ben de ama geçiyor sonra. İçimde dengeyi buluyorum. Hiç küsmesek her şey güllük gülistanlık olsa ne iyi olurdu.

Salı, Temmuz 07, 2009

HAVUZ VE YUMUK






Bu hafta en sıcak haftaymış. Çarşamba ve Perşembe daha beter olacakmış. Şu an hissettiğim şey sıcak hava dolu bir faunus içinde bir yerlere gitmeye çalışmak ya da durmaya çalışmak.

Ben böyle ağlaşıp duruyordum ya denizin dibindeyim camı açşam deniz kokusu hafif bir meltem içeri doluyor ama ben niye ofisteyim diye.
Biz geçen Eylül'den beri Darüşşafaka'ya üye durumdayız ama tepe tepe kullanmıyoruz. Beni terkedip Ankara'ya gidecek olan arkadaşım İstanbul'da iş bulup burada kalmaya karar verince. Eski spor salonu aktivelerimize başlayalım dedik. Cuma'dan havuza gittik. Dışarıda etkinlik olduğu için kapalı havuzda yüzdük. Ertesi gün sabahtan öğlene kadar açık havuzda serin serin vakit geçirdik. Sonra dedim ki boşuna ağlıyormuşum böyle bir nimetimiz varken. Bir de öğrendik ki hafta sonu biri gelmeye kalksa 120 tl verecek. Oha dedik! Biz aylık 125 tl'ye bu işi temiz temiz hallediyoruz. Pilatese, yogaya, fitnesse, havuza istediğin kadar git.

Artık bu nedenle ağlamak yok.

Biraz da Yumuk'tan bahsetmek istiyorum. Dünyanın en güzel hissi. Çocuk sahibi olmuş gibi hissediyorum. Burası biraz trajikomik. Arada fotoğraflarına bakıp bakıp napıyorsun acaba aşkım benim diyorum.

Hep yanımda gezdirmek istiyorum ama tabii böyle çanta gibi de olmuyor maalesef:)

Bazen nöbet geliyor top gibi saatlerce oradan oraya zıplıyor, pusuya yatıyor, ayaklarımı, ellerimi, ısırmak için çıldırıyor. Canımı yaktığı vakit acayip sinirleniyorum sıpaya. Sakinleşince gırlaya gırlaya emmek için transa geçmesiyle her şey bitiyor. Acayip özlüyorum.

Şimdi de aklım evde. Minnoşum benim.

Çarşamba, Temmuz 01, 2009

EHH BİR DURUN YAHU

Madrid serisini bitiremedim. O kadar iyi bir anlatıcı değilim sanırım. Ayrıntılara takılıp konuyu uzattıkça uzatıyorum. Misal, üstüme çorba döküldü demektense dün sabah eve gittiğimde diye başlayıp bir dizi nedensiz şeyi anlatıktan sonra en sonunda çorbanın dökülmesine gelebiliyorum.

Aldığım onca hamilelik,doğum, nişan, isteme, düğün haberine bir yenisi daha eklendi. En kazanova olan arkadaşımız. Temmuz'un 25'inde nişan için İstanbul'a geliyorum diye mesaj atmış. Çok değil 4-5 ay önce evlenirsin bu kızla di mi dediğimizde bilmiyorum o iş sonraki iş diye kıvıran adam amasya salak ( bu teyzemin tabiridir) olmuş :))))

Valla her taraf güzel haber dolu da ben kendimi kukumav kuşu hisseder oldum. Bir arkadaş terfi almış, bir diğeri beni terkedip Ankara'ya yerleşiyor, biri doğuracak, biri doğurmuş, birini istemeye gelmişler, biri nişanlanmış, bir kaçı ekim'de evlenecek. Eee bir durun cidden yahu teker teker gelin kaldıramadım bu kadarını.

Ay ne güzel diyemeyecek hale geldim. Dişlerimin arasında yalandan tebessüm. Ne kötü bir insanım demeye başladım.