Pazartesi, Mart 29, 2010

FESAT SENİ

Düşündüklerini dile getiren Çakıl'ı sevdim de. İçinde fesat fesat düşünceler geçen Çakıl bugün evinin önünde pat diye bel üstü merdivenin kenarına düşünce hiç hoş olmadı. Kaba et ağrısı neymiş asıl şimdi gördüm. Allahtan beteri olmadı. Beli kırık ne yapardım bilmiyorum.

Bu demektir ki kötü düşünce gelir seni bulur. Düşünme, fesat olma iyi ol ki dönüp dolaşıp kötülük seni bulmasın.

BAHAR GELMEYE DİRENİYOR AMA BENİM İÇİM İÇİME SIĞMIYOR

Yolun yarısına gelirken ben dökülüyorum. Boynum ve sırtım hep buradayız, ağrımız var diyor. Spora gitmedikçe gitmiyorum. Mayıs benim için milad. Ondan sonra düzene gireceğim. Ağız yarası artık kronik bir durum. Yanağım hep yara. Boynumda 5-6 yılda bir tekrar eden çıban hortladı. Devasa boyutlara erişti. Göğsümün kenarında bir ben vardı zamanla büyüdü büyüdü sonra da kabukumsu bir hale geldi. Bunlar görüntüdeki hasarlar bir de kaba etlerimin ağrıması var ki sormayın.

Ama hayat devam ediyor.

Uzunca zamandır hayalini kurduğum Arkeoloji Müzesi gezimi gerçekleştirdim. Çidom'u da yanıma kattım. Disk Atan Atlet heykelini gidip gördük. British Museum'dan Nisan'a kadar sergilenmek üzere getirilmiş. Onun dışında Marmaray kazısından çıkan eserler sergileniyordu. İstanbul'un altından tarih fışkırıyor anlayacağınız. Müzenin binası zamanla bakımsız hale gelmiş. Eski devlet dairelerini andırıyordu. Bu kadar çok oturma alanının olduğu başka müze görmedim. Bunu çok güzel bir özellik olarak söylüyorum. Çünkü müzelerde gezersiniz gezersiz sonra bitap düşersiniz oturma alanı arayıp bulmak için döner durursunuz. Burası aramadan karşınıza çıkıyor. Biraz MTA'nın kütüphanesini ve müzesini andırdı. Bu vesile ile MTA müzesinin kapalı oluşunu da esefle kınıyorum. Hala daha kapalıysa tabii. Örümcek beyinli fütursuz insanlar.

Neyse 10'a kadar saydım sakinledim.

Bu arada çok az insanın bildiği bir yeniliğim olacak yakın zamanda. Her şey netleşince dile getirmeyi doğru buluyorum. Fotoğraflarla özellikle.

Kış daha bitmedi ama benim içime bahar çoktan geldi.

Bir de artık düşündüklerini dile getiren Çakıl'ı çok seviyorum.

Cuma, Mart 26, 2010

DEXTER

Naptın sen Dexter? Alt üst ettin beni. Lost Most hikaye Dexter gibisi yok. Eylül 2010'a kadar nasıl beklenir şimdi? Michael C. Hall umarım bir an önce iyileşir bizi Dexter'dan daha fazla alıkoymaz. Onun dışında şeker gibi bir şey. Tez iyileş nolur. Bir şey olursa çok üzülürüm.

NAPTIN DUMAN


Bunu atlamadan geçemeyeceğim. Duman'ın solist Kaan Tangöze neden Seçkin Piriler ile evlendi. Anlamakta zorlandığım hadiselerden biri. Hani son dakikalık bir şey de değil. 4 yıl ilişkileri sürmüş. Vallahi çocuk fotoğraflarda sanki hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi. Dayamışlar uyuşturucuyu kızı vermişler yanına. Hani düğüne gelen tayfanın fotoğrafları daha beter. Abicim sen koskoca Duman'sın yakıştı mı şimdi sana Paris Hilton kılıklı biriyle evlenmek. Erkek dünyanın en zekisi en etelektüeli de olsa erkek. İki meme, bir popo bir de sarışın saç kombinasyonu olsun gerisi boş.

Pazartesi, Mart 22, 2010

OKSİJEN SARHOŞUYUM

Oksijen sarhoşuyum. Uzun uzun anlatabilecek miyim bilmiyorum. Başlayalım bakalım.

Geçen hafta hafif stresli bir hafta oldu benim için. Asabımı bozan nükleer fizikçi. Dertlenip ağlayan arkadaşlarım. Olanları o hafta içine hapsedip. Cuma günü işten abimle elvira'yı evde bulacağımı bilerek çıktım. Çok uzun zamandır da uğrayamadığım pazarıma uğradım. Hava çabuk kararmadığı için erkenden toplanıp gitmiyorlar pazarcılar. Ben de uzun zamandır ilk defa bir cuma direkt eve gittim.

Elvira bana takı malzemeleri getirmiş İspanya'dan çok sevimli şeyler. Annemin de bir arkadaşı Amerika'dan keçe getirmişti. Yani millete kalmadım hıh!!!

Cumayı evde yemek yiyerek geçirdik. Sonra da erkenden sızdık. Ertesi günü sabah erkenden Beşiktaş'a attık kendimizi. Bilenler bilir ilkel ama sevimli bir kahvaltıcı var çarşının içinde. Demir maşrapayla süt veriyorlar öyle bir yer. Orada tıka basa karnımızı doyurup. Çarşıyı tavaf ettik vaktimiz elverdiğince. Beşiktaş favori mekanım her şeyi bulacağınız, sevimli bir sürü mağazası olan bir semt. Damak tadımın eksikliği yüzünden nerede ne yemek yenir hiç bilmem ama nereden ne alınır çok iyi bilirim hele de ilginç şeyleri.

Kendime Çakıl'ın olduğu bir tişört aldım.

Neyseciğime oradan apar topar eve gelip gece sülalenin toplu doğum günü toplaşması için hazırlığımızı bitirdik. Sonra Nostoni'de fasıllı geceye gittik. Annemin kuzeninin çocuklarının lokantası. Orada içimden bir Asena çıktı. Ben kendimle tanıştım. Nasıl bir göbek atmaysa artık darbukacı dümletti ben teklettim:) Daha önce bahsettiğimi hatırlamıyorum. Annem tarafı safkan lazdır. Laz böreğinın tadı damağımda kaldı gecenin sonunda.

Ertesi gün de çok güzel bir pazar geçirdik dünyalara bedeldi. İyi ki Yeniköy'de oturuyorum diye şükrettim. Yeniköy Kahvesi'nde tıka basa yapılan kahvaltından sonra annemi, abimi elvira'yı arkada sokaklarda keşif turuna çıkardım. Sonra iskeleden Beykoz'a geçtik. Orada belediyenin tesislerine türk kahvesi içmeye gittik. Sonra kalktık teknede balık ekmek yedik, Karadeniz levreğini alıp evimizin yolunu tuttuk. Çayımızla Valladolid'ten gelen kurabiyelerimizi yedik. O kadar dinlendirici bir hafta sonuydu ki! Çok uzun zamandır böylesini yaşamamıştım.

Dertler tasalar gömüldü gitti toprağın altına. Huzurlu ailemlen gurur duydum.

Ve tabii ki bebişlerim iyi ki varlar.

Cuma, Mart 19, 2010

UCUBE BEN

Bir konuya değinmek istiyorum. Zamanın hızlı çapkını magazinde suratını görmekten gına getirdiğimiz bütün o hanım kızlarımız evinin kadını çocuğunun annesi oldu iyi mi! Bu durumu çok ilginç buluyorum vallahi. Edepli edepli oturan bütün herkese de diyorum ki neyin edebini koruyorsunuz. Gezin tozun bütün fındıkları kırın ondan sonra dünyanın en masumunu oynarsınız.

Bir de şu hoşlantı işi ne ilginç. Birinden hoşlanmadığınızı anlatmak ne kadar zor.

A-Niye hoşlanmadın? Nesi var? Zamanla hoşlanırsın?
B-Ya hoşlanmadım işte. Elektrik almadım. Niyesi mi var.
A-Bir elektriktir tutturmuşsunuz. Fırsat gelmiş niye tepiyorsun.
B-Fırsat mı? Yahu ev mi alıyoruz? Fırsat gelmiş kaçırmayalım mı diyelim.
A-Artık yaşın geçti.
B-Vallahi pes. Köydekiler bile böyle değil artık. İyice geri kafalı oldunuz.

Bu böyle gider sonsuza kadar. Ben ucubeyim ya kırk yılın başı beğenmiş biri aman fırsat kaçmasın. Alıyım bohçamı gidiyim.

Perşembe, Mart 18, 2010

OHHH BE!

Bu aralar Dexter hayranıyım. Kendimi Dexter gibi hissediyorum. Elbette seri katillik bir durum söz konusu değil. Bir de kendimle ilgili şunu farkettim. Dizi film ya da film karakteri olsun kendimi özdeşleştirdiğim her karakter erkek. Niye acaba? Kendimi dişi karakterin yerindeymiş gibi hissedemiyorum hiç. "Dexter" oluyorum ama onun sevgilisi ya da kardeşi değil. Lost'ta Kate değil ama Jack gibi hissedebiliyorum. Gizli bir kimlik problemim mi var acaba?

Benim Nükler fizikçi bir arkadaşım varmış meğer böyle dünyanın sonu gelmesin diye türlü türlü fizik problemleri ile uğraşırken ve hiç boş vakti yokken ben onu boş vaktimle rahatsız etmişim. Ahh bilseydim dünyanın geleceğinin onun ellerinde olduğunu hiç rahatsız eder miydim?

Eğer sevdiklerinizi kırmanıza neden olan bir insan varsa hayatınızda bence onu geç olmadan göndermek gerekli. Sonrasında insan kendine karşı çok acımasız olabiliyor. Ya da yeterince güçlüyseniz onun gazına gelip sevdiklerinize çemkirmeyebilirsiniz de! Yani blog kendimim diye demiyorum ama çok şükür sağlam karakterim var. Tamam git gellerim oluyordur. Ama dengem yerinde.

Öyle olmayanlarını da allah kurtarsın. Ohhh be!

Cuma, Mart 05, 2010

YORULMUŞUM

Yorulmuşum çok. Dünyanın yükü omuzlarımda gibi. Sanırım ilacıma ara vermemden kaynaklı bir mallık yaşıyorum. Arada bir boşvermişlik geliyor bünyeye. Bugün tekrar almaya başladım.

Arkadaş evlendi. Ben evlenmiş kadar yoruldum. Arkasından da yatak döşek serildim. Hem kusma hem ishal Önce alkolden sandım çünkü miktarı epey abartmışım farkında olmadan. Sabahtan ertesi sabaha yayılınca, sarhoşluk olmadı ama mideyi fena ettim diye düşündüm. Pazartesi sabaha karşı kusup da neredeyse işkence bitsin diye kendimi öldürecekken bir polikliniğin aciline gittim artık buna son versinler diye. Bir de o kusma nöbeti sırası regl oldum çok sırasıymış gibi. Gittim iki gözüm iki çeşme ağlıyorum. Serum taktılar. Ben de ağlamaya devam ettim. Doktor kız salgın var alkolden olmaz dedi. Bu arada hiçbir şey yiyemediğim için iyileşemediğimi düşünüyordum. Gün aydınlık olup saat 9.00'a gelince bir tost bir de çay ile mideme bir şey girsin dedim. Çayın mideme girmesiyle eski kabus dolu saatler geri geldi. Ben de artık kendi kendime başedemeyeceğimi düşünerek. Teyzeme haber verdim sağolsun hemen geldi. Beni aldı evine götürdü. Yoğurt çorbası ve lapa ile kendime geldim. Ertesi gün ise o rahatsızlandı. Ben bu sefer ona bakmaya başladım. Sonra kuzenim akşam gelip bizi evine götürdü. Ertesi sabah da ben kendime geldiğim için kalktım işe geldim. Şimdi ise gene çok yorgunum. Saat 20.00'de uçakla Ankara'ya gideceğim. Bayramdan kalan bilet ile. Niyeyse her gidiş bir macera her gidiş bir eksiklik.

Artık güneşsizlikten gerçekten gına geldi. Bu kış ne kadar sevimsiz artık. Çok sıktı beni. Akıl edip bu ayak sobasını almakla ne iyi etmişim. İş yerinde kaloriferleri yakmama mevsimi geldi ne yazık ki!

Bir de düğünden not. Ayakkabının altına bin tane isim yazdım. Başkaları da yazdı. Bir tek benim ki silinmemiş ne ironik. Zaten pek inanmam böyle şeylere ama iyi ki ben değilim dediklerini hissediyorum:)