Cuma, Ocak 29, 2010

ASUS ALMAYIN ALANA DA MANİ OLUN

Evet bilgisayarımın markasını ifşa etmenin vakti geldi.

Kendisi Asus. Hiçbir şekilde kimseye Asus tavsiye etmiyorum artık. Aldıktan sonra birçok kişinin Asus almasına sebep olmuş biri olarak bu saatten sonra asla ve kata.

Bu Asus'un f3s serilerinde kasa çatlama problemi varmış meğer. Benimki de menteşe yerinden gitti. 3 ay içerisinde de parça pinçik oldu. Götürdüğümde garanti süresi geçeli bir ay olmuştu. Aslında hadise çok önceden başlamıştı ama ben servise götürememiştim. Dün gazetelerde okudunuz mu bilmem. Koskoca Toyota 8 milyon aracını geri çağırmış. Asus ise fabrika hatasını utanmadan kazanç kapısı yapmış. Garanti kapsamına bakmadan bu modellerini para talep etmeden tamir etmesi gerekiyor. Kaldı ki garanti geçeli aylar yıllar olmuş değil. Neyse bana 160 $ + kdv gibi bir fiyat çıkarmışlar. Ben 2000 tl'ye yakın para ödemişim. İki yıl dolmadan bir de bunu öde diyorlar.

Neyse Asus Türkiye'nin teknik servisine telefonla ulaşana ödül veriyorlarmış. Öyle bir hizmet anlayışları var ki telefon mostralık duruyor.

Ben de e-posta attım iki sefer ona da geri dönen olmadı. Bu durumda her türlü bu işi ifşa edeceğim. Ne facebook ne twitter hiçbir yer kalmayacak yazmadığım.

Kimseye de Asus aldırmayacağım bundan sonra.

Perşembe, Ocak 28, 2010

NE ZAMANDIR AKLIMDA YUNUSLAR PET DEĞİLDİR

Ne zamandır aklımda bu konu. Bu haber çıkalı çok olmuştu ama bloga koymadım. Geçen arkadaşım İstanbul'daki gösteri merkezine gidelim dediğinde. Aklıma Savaş Karakaş geldi. Bir de işin ironik tarafı ben onu sabah şekeri olarak hatırlıyordum. Halbuki ne kadar güzel işler yapmış.

Bir de keyifle seyrettiğimiz zavallı flipper meğer intihar etmiş. Çocuklarınızı gösteri merkezlerine götürürken bunu düşünün. Bu bir ticaret olmamalı.

www.savaskarakas.com

http://www.denizhaber.com/HABER/18325/1/savas-karakas-yunus-flipperin-kabusu.html


Savaş Karakaş Yunusların Trajedisini Filme Aldı


Savaş Karakaş (41), 10 yıldır deniz belgeselleri çekiyor. Flipperın Kâbusu adlı son belgeselinde, Türkiye'ye Japonya'dan getirilen gösteri yunuslarının trajedisini filme aldı.


Gülümsediklerine aldanmayın onlar ölürken de gülümsüyor

Savaş Karakaş (41), 10 yıldır deniz belgeselleri çekiyor. “Flipper’ın Kâbusu” adlı son belgeselinde, Türkiye’ye Japonya’dan getirilen gösteri yunuslarının trajedisini filme aldı. Türkiye’de şu an 12 yunus gösteri merkezinde, 50’yi aşkın yunus “görev yapıyor”.

Savaş Karakaş bu yunusların balıkçılar tarafından avlanmalarından kamyonlara, koyteynırlara tıkılıp taşınmalarına kadar yaşadıklarını anlattı:

Türk karasularında deniz memelileri korunduğu için yunus avı yasak. Bu nedenle yunuslar göç yolu olarak kullandıkları Japonya açıklarındaki Taiji Adası’nda yakalanıp, Türkiye’ye getiriliyor. Japon balıkçılar, denize indirdikleri dev çubuklara vurararak ses duvarı oluşturup, yunusları karaya doğru sürüklüyor. Üzerine ağ atıldığında 300’e yakın yunus bu ağa takılıyor. Daha sonra yunus merkezlerinin sahipleri ya da eğitmenler suya girerek istedikleri boyuttaki özellikle dişi yunusları, köle pazarından seçer gibi seçiyor. Dişi yunuslar daha uyumlu ve erkek yunuslara göre daha az saldırgan olduğundan tercih ediliyor. Geri kalanlar da denize bırakılmak yerine, mezbahalara gönderilip, et olarak piyasaya sürülüyor.

Gösteri merkezlerine gittiğinizde kanadı çizik, yüzgeci yamuk yunuslar görürseniz, hangi şartlarda oraya geldiğini de anlarsınız. Yunuslar bu av esnasında ağla mücadele ederken yaralanıyor, kiminin yüzgeci yamuluyor. Çok zeki ve aynaya baktıklarında bile kendini tanıyan hayvanlar oldukları için, suyun içinde seçilme sürecinde yaşadıkları sıkıntılar büyük travmaya yol açıyor. Çünkü eğitmenler o olmasın bu olsun diyerek sürekli karar değiştirdikleri için ağa takılan yunuslar arasında büyük mücadele oluyor. Hayvanlar bu korkuları asla unutmuyor.

TANESİ 158 BİN DOLAR

Sudan çıkarıldıktan sonra kamyonlarla özel kargo uçaklarına taşınıyorlar. Bu uçaklarda hareket edemedikleri içi sulu dolu, dar bir konteynıra koyuluyorlar ve çok uzun, stresli bir yolculuk başlıyor. Yolculuğun stresini ve yorgunluğunu atlatabilen çok az yunus var. Ölüm oranları çok yüksek. Sağ salim vardıklarında da, uzun süre gümrükte bekliyorlar. Koruma altında olduklarından bürokrasileri epey sürüyor.

2008 yılında, yine böyle bir av sonrasında 12 yunus Türkiye’ye getirildi. Bu av sırasında yakalanan yunuslara 28 bin dolar ile 158 bin dolar arasında para ödendi. Faturalarda 12 yunus için toplam 1 milyon 848 bin dolar ödendiği açıkça görülüyor. Sonra bakıldı ki, yunus satın almak için yurtdışına büyük döviz gidiyor, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, sadece 30 yunus için “yakalanabilir” izni verdi. Yunusları korumak için uluslararası anlaşmalara imza atmamıza rağmen, bilimsel araştırma için deyip kılıfına uyduruldu. 27 yunus yakalandı, ancak 28’incide av şartlarından dolayı yunus boğulunca, zaten bu olayı pür dikkat izleyen yurtdışındaki yunusları koruma dernekleri ayağa kalktı ve sayı 30’a tamamlanamadan av bitti.

Türkiye’ye getirilen yunuslar, Avrupa’dan farklı olarak beton zeminlere doldurulmuş havuzlarda muhafaza ediliyor. Bu onlar için oldukça zararlı. Çünkü yunuslar sonar dalgalarıyla yönlerini buluyor ve onları beton zemine koyduğunuzda, kendi sonar dalgasının sesinden o kadar rahatsız oluyor ki, artık o sistemi çalıştırmayıp kapatıyor.

ÖLÜ BALIK YEME MECBURİYETİ

Yunuslar denizlerde asla ölü balık yemez. Ama gösteri havuzu eğitimi sırasında ölü balık yemeye zorlanıyorlar. Bütün yunuslar ilk aşamada ölü balık yemeyi reddediyor. Açlıktan yemek zorunda kaldıklarında da kusuyorlar. Çaresiz kalınca, gösterilen numaraları yaptıktan sonra ölü balıkları yemek zorunda kalıyorlar. Siz yunusla yüzdüğünüzde onun bundan büyük zevk aldığını düşünebilirsiniz ama aslında onun bütün derdi, turu tamamlayıp kovadaki balıklardan birinin kendisine verilmesidir.

ASIL GÖSTERİ 1.5 LİRA

Yunus gösteri merkezi alanında İspanya, Rusya ve Türkiye lider. Avrupa, gösteri yunuslarıyla ilgili ikiye bölünmüş durumda. Mesela İngiltere, seneler önce “Yunuslar pet değildir” diyerek bu merkezleri kapattı. Vahşi hayvanların hiçbiri tabiatlarından koparılmamalı.
Bugüne kadar o havuzlara gidenler madalyonun bir yüzünü gördüler. Şimdi de öbür yüzünü görsünler. Herkes yunusların o silinmez gülümsemesine kanıyor. Ama onlar ölürken de gülümsüyor zaten. Boğaz bir numaralı yunus gözlem yeri. Çocuklarınıza illa yunus gösterecekseniz Kadıköy-Karaköy vapuruna binin 1.5 liraya yunusları doğal ortamında gösterin.

EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ FLIPPER’IN EĞİTMENİ

Savaş Karakaş’ın bu belgeseli çekerken en büyük destekçisi 80’lerin meşhur dizisi Flipper’daki yunusu eğiten Richard O’Barry oldu. O’Barry bir deniz memelisi uzmanı ve eğitmen. 10 yıl boyunca Flipper’ı bir film yıldızı yapmak için büyük emek verdi ama Flipper onun kollarında intihar edince o günden sonra, diziden kazandığı büyük serveti, bu kez yunusları korumaya harcadı. Yunuslar çok mutsuz olduklarında bilinçli olarak soluk almayı bırakıp intihar edebiliyorlar.

Çarşamba, Ocak 27, 2010

BU DA BENİM

http://www.cakilcaseyler.blogspot.com/

İşte benim minik minik yaptığım deli dolu şeyler. Arkadaşlarım peki neden ilkokul çocuklarına göre dediler. Ben de bana göre onlar benim zevkim böyle dedim.

HEY AHALİ UYAN

Üşüyorum hemde çok. Kat kat giyinmenin sınırı ne bilmiyorum ama ben o bilmediğim sınırı çoktan geçmiş olmalıyım. En son yün külotlu çorap üstü pantalonu heralde ilkokulda annem giydirmişti. Ankara'da bile eksi kaç küsur derecelerde giyinmediğim çorap üstü pantalonu. İş yerinde donacağımı bildiğimden giyiyorum. Tabii bu satırları ayaklarım popomun altında eldivenlerim elimde yazdığımı da not düşmeliyim.

Sıkıcı olmuşum blogum öyleymiş. Ya diil ya diil işte banane.

Artık sokak kızı olmadığım için hayatımda öyle deli bir hareket yok. Eve gidip yumuk ve mumuk'la aşk içinde geçirilen günlerden öte yaşadığım ekstra bir şeyim yok.

Bu sabah bile bile yanlış otobüse bindiğim yiğitliğe bok sürdürmemek adına olayı farkettiğim an inmeyerek karda buzda 10 dakika yürümek bir hareket heyecan olabilir mi acep??

Ya bir de çok tepkisiz yahu. Ben de mi öyleyim değilimdir diye düşünüyorum. Dün bir arkadaşım aradı babasının tümörü kansere çevirmiş. 0 rh negatif kana ihtiyacımız var dedi. Ben iştekilere sordum. Facebook iletisine yazdım yani listemde 258 tane adam var bi tanesi de bana bir şey demedi. Hadi ecnebileri başka şehirdekileri geç bir çok kısmısı da İstanbul'da. Kimse benim de başıma gelir demiyor. Kimse kıçını kaldırmıyor.

Salı, Ocak 26, 2010

YORUMCULARIM

Hışşş yorumcularım nerdesiniz?

Küstürmedim sizi di mi? Eski yazıların yorumlarına baktım da demin. Yakın zamandaki yazılarda yorum almamışım.

Abim İstanbul'a gelince benim blogu unuttuğunu uzun zamandır okumadığını söyledi. Sonra bendeyken okumuş yazılarımın kalitesini bozduğumu söyledi. Eskiden daha keyifli yazıyormuşum. Ama ama dedim. Harbiden öyle miyim acep?

YAVAŞ YAVAŞ GELİYOR ÜRÜNLER



Yeşil keçeden.


















Mor telden.

BAŞ YAPITIM


Başka bir tane yaratana kadar başyapıt olarak anacağım küpem.

Siyah boncukla harmanlanmış kırmızı çiçekli dantel küpe.

Danteli de benim tarafımdan örülmüştür efem.

Cuma, Ocak 22, 2010

KÜPELERİM


Şunu yapıcam bunu yapıcam diyorum ama sonra tıs yok benden. Bloga yalancı durumuna düşüyorum.
Ama bazı durumlarda vallahi de billahi de suç benim değil. Takılarım, cüzdanlarım, broşlarım fotoğraflarının çekilmesini bekliyor. Benim makinamla çekemiyorum çünkü makinamın pil problemi tekkerrür etti. Hoş bunda benim iyi pillerimi kaybetmiş olmamın etkisi de var. Yer yarıldı yerin dibine girdi piller.
Sonra pazartesi günü dizüstü bilgisayarım menteşe yerinden kırılmaya karar verdi. Kendisi serviste. Servisten gelen yaklaşıma göre burada markasını ifşa edeceğim. Çünkü bu o ürünlerde sürekli varolan bir problemmiş. Benim şansıma garanti geçeli bir ay olmuş. Çirkeflik yapma hakkımı saklı tutuyorum.
Neyse te bi zaman önce fotolarını çektiğim küpelerimi koyuyorum buraya. Tekleri de var. O zaman yoktu ama şimdi var.

Cuma, Ocak 15, 2010

EVİM EVİM GÜZEL EVİM

Hafta sonuna giriyor olduğumuz için içim kıpır kıpır. Evden ekmek almak için dahi çıkmayacağımı umuyorum.

Annem iki haftadır bendeydi bugün bu saat itibariyle Ankara'sına varmış olmalı. Buradayken epey hastalandı, beni toparladı, yumukla mumuk'uma arkadaşlık etti, yemek yaptı, alışverişlerimi halleti, kapalıçarşı'ya, eminönü'ne gidip ıvırlarımı aldı. eve gittiğimde bebişlerim dışında biraz boşluk hissedeceğim. Keşke diyorum şöyle sabun köpüğü dvd'lerim olsaydı da ıhlamur eşliğinde seyredecek olsaydım.

2010 kültür hedesi nedeniyle İstanbul yarın benim için uzak durulası bir yer manasını taşıyor. Etkinlik seven arkadaşım Mercan Dede Konserine ne dersin diye aradığında. Aman yok kuşum dedim ben evden çıkmayı planlamıyorum. Biliyorum ben çok sıkıcı bir insan oldum ama artık bebekli biriyim dedim.

Pinom'un şunu da yapıcam şöyle olacak heyecanı yıllar sonra bende de başladı. Evde her akşam oturup elimle eğip, büküp, dikip bir şeyler üretip duruyorum. Tığ bilgimi genişletmeye çalışıyorum. Eğer mümkün olursa fotolarla ve diğer bloguma güncellemelerle karşınızda olacağım.

Haiti halkının bu sıkıntılarının da biran önce geçmesini diliyorum. Bu yaşananların bize çok yakın olduğunu, sadece 52 türk polisi ölmedi diye sevinmenin ne kadar edepsiz bir davranış olduğunu hatırlatıyorum. Ne İstanbul ne Türkiye böyle bir depreme hazırlıklıyız. Ben bile bilinçli bir insan olduğum halde değilim. Her sabah sahilden gelirken şimdi deprem olsa bu yol yıkılsa biz sulara gömülürüz hadi yıkılmadı burada trafik kilit naparız ki acaba diyorum.

Neyse hadin gari ben gider. Hafta sonu güzel geçsin. Oturun evinizde çıkmayın sokağa gez gez nereye kadar.

formspring.me

ben kendimi herkül gibi hissediyorum ya siz? http://formspring.me/cakiltasi

Perşembe, Ocak 14, 2010

HAİTİ

Bizim de başımıza geldi. Ama onların başına gelen bizimkinden beter. Ve onlar anlatılanlara göre çok fakirlerler. Haiti'nin bu kadar fakir olduğunu bilmiyordum.
2010 güzel bir yıl olacaktı adı gibi ama onlar bir felakete uyandılar.
Çoğumuz okuyup geçiyoruz vah vah ediyoruz o kadar. Ben de öyle yapıyordum. Ama ben artık değiştim. Taşın altına elimi koyuyorum. 2010 benim için bir milat.

http://www.interaction.org/...s-list/earthquake-haiti

Bu adres yardım organizasyonlarının bir çoğunu gösteriyor. Ben http://www.savethechildren.org/newsroom/2010/haiti-relief.html adresine 20 dolarcık gibi ufacık bir bağışta bulundum. Durumum maalesef içler acısı. Ben borç içinde yüzerken bile bu bağışı yapabiliyorsam. Siz de bir şeyler yapabilirsiniz. Vakti geldi artık.

Salı, Ocak 12, 2010

MOMMO KIZ KARDEŞİM


Duru, basit, sıcak bir hikaye. İzlemelisiniz. Herkes o kadar doğal ki!

Salı, Ocak 05, 2010

HOŞ GELDİM.

2010'un ilk gönderisine hoş geldiniz. Ben de hoş geldim.

Bir de bu hoşça kal ya da hoş gelmek filan niye ayrı yazılıyor. Biz küçükken böyle mi öğrendik? Böyle öğrenmedik sanıyorum ki hoşça kal'ı ayrı yazılmış görünce allah allah diyoruz.

Neyse efenim. 2010 geldi hoş geldi. Benim için sıfırlanmanın yılı oldu. Yılbaşı ertesi bulaşık makinasını mutfakta sular için yüzerken bulduk. Tabii işin latifesi bu. Anlayacağınız hortum delinmiş foşur foşur suları akıtmış. Bir de kendisinin hiç durmadan çalışma sorunu vardı. 24 saat bıraksam çalışıyordu. Dün servis gelmiş. Bilgisayarı bozulmuş demişler yenilemiş gitmişler. Allahtan hala garanti kapsamındaydı. Tanrıya şükür.

Sonra benim şifoniyer vardı. O ayrılmış böyle kafadan. Çekmeceler patır patır bir altakine düşüyordu. Onun için marangoz geldi. Yeniledi mengeye aldı falan filan. Sonra dün işteki bilgisayar cortladı. Zaten o kadar fenaydı ki durumu hep diyordum bir format atalım şuna. Neyseki iş arkadaşım bu işlerden anlıyor da hard disk'teki bilgileri bir program yardımıyla kurtardı. Sonra sıfır kilometre oldu şimdi bilgisayarım. Dailymotion.com'a giremiyordum artık ona bile girebiliyorum. Banka hesabımım bugün itibariyle sıfırlanmış durumda. Yumuk'la Mumuk'um ameliyatla kısırlaşmış durumda. Yani bütün bunlara rağmen ben süperim. Her şey yoluna girecek öyle hissediyorum.

Ve artık yeni bir mesleğim var takı tasarımcılığı. Tabii nasıl satar para kazanırım bilmiyorum ama ciddi ciddi para kazanmayı planlıyorum. Cumartesi günü Eminönü'nden şimdilik ihtiyaç duyacağım malzemeleri aldım. İki akşamdır da kendimi alamadan keçelerimi dikip biçip boncuklarla süsleyip yaratıcılığımı sergiliyorum.

Bizim ailenin en yeteneksizi ben bilirdim kendimi ama bende de varmış bir şeyler diye seviniyorum. Babaannem zamanında eldivenden, çoraptan, örtüden tutun yeleğe hırkaya kadar her şeyi yapardı. Anneannem kimsenin öremediklerini örer harikalar yaratırdı. Teyzelerim dikiş de usta. Bir diğer teyzemin ise el işinde yaratıcılığında sınırı yok. Annem ise yılbaşında giymem için bir etek dikmiş üstüne de bir nakış işlemiş ki dünya harikası.


Diyeceğim o ki! Hoşgeldim ben 2010'a :)