Perşembe, Aralık 27, 2007

BAYRAM BİTTİ SIRA YILBAŞINDA

Bayram harala gürele geçti. İnsan hedefler koyuyor öyle yaşıyor şu tarihte şu olacak bu tarihte bu olacak diye sonra bakıveriyor ki zaman geçmiş gitmiş. Belki de böyle yaptığımız için çabucak geçiriyoruz zamanı. Bayram gelsin istiyoruz biran önce. Geçip gidince de aaa ne çabuk geçti diye hayıflanıyoruz.

Benim ki de o hesap bayram bayram dedim. Bir hafta geçti Ankara'ya gidişimin üzerinden. Şimdi de yılbaşı yılbaşı diyorum. Şimdilikte gelsin diye beklediğim bir şey kalmıyor diye düşünürken aklıma geldi Ocak sonu Ankara'ya gideceğim yeni hedefim bu.

Bu aralar gene biraz depresif moddayım. İşimden hiç memnun değilim. Ama değiştirmek için bir çabam yok. Değiştirebileceğime inancım ise hiç yok. Ankara'ya dönme fikri beni strese sokuyor. Ne istediğimi ne yaşayacağımı hiç bilmiyorum. Hayatı her zamanki gibi akışına bıraktım. Beni nereye sürüklerse oraya doğru gidiyorum bakalım.

Bayram'da iki günlüğüne Dipsiz Göle gittik. Ankara'dan Kastamonu'ya giderken Tosya'ya gelmeden önce jandarma karakolunun karşından sola doğru dönülerek gidiliyor. Önce bir köyden geçiliyor ismini unuttum ama çok güzel evleri var eski tip tam Kastamonu evleri gibi. Eskiden mimari ne kadar güzelmiş hiçbir şey için eskiye bakıp örnek almıyoruz şimdinin iğrenç yapılaşmalarını gördükçe insanın içi acıyor. Köyü geçip biraz tırmanmak gerekiyor. Biraz ilerleyince karla karşılaşıyorsunuz. Zincirsiz gitmemek lazım. Biz şapşal gibi öyle elimizi kolumuzu sallayarak gittik. Cebimizde 20 ytl ile. Kredi kartı da geçmiyor bu arada :) Bir kaç başarısız tırmanma çalışmasından sonra köye geri döndük bakkala uğradık yukarı çıkamadık diye. İsmail sağolsun aradı bizi 4 çeker bi jiple gelip aldılar. Bakkal İsmail'in ailesi tipik misafirperver türk ailesiydi o kadar tatlılardı ki anlatamam. Bizi içeri aldılar ısrarlarına başarıyla karşılık verdik ve yemek hazırlatmadık. Çay içtik üzüm yedik onun yerine. İşin açıkçası bence kışın gitmek için pek keyifli bi yer değil. Evet manzara güzel her taraf kar ama çok soğukkkk. Odalar çok soğuk ve de bizim kaldığımız odada tuvalet banyo ortaktı ve çok soğuklardı. Banyo yapamadık tabii ki . Tuvalet ise tam bir işkenceydi dona dona :) Baharda börtü böcekler ortaya çıkmadan tekrar gitmeye karar verdik.

Yarın kursun kostümlü partisi var. Ben de kostüm yok ama gideceğim gene de :)

Şimdilik havadisler bu kadar. Dipsiz göl fotolarını daha yükleyemedim yükledikten sonra buraya ekleyeceğim.

Çarşamba, Aralık 19, 2007

HOŞGELDİN BAYRAM

Çınarcığım bıktı beni dürtüklemekten. Dün yazmaya başladım sonra iş güç çıktı bıraktım yazıyı. Bıraktığım yazıya devam edesim gelmiyor çünkü çok ayrıntıya girmiş oluyorum.

Şimdi çok az vaktim var birazdan Ankara'ya doğru yola çıkacağım. Bir iki şey çiziktireyim istedim. Bu bayramım gelişi çok güzel şeyleri de beraberinde getirdi. Kasım biraz kasvetli geçti bir çok ölüm haberi üzdü beni ama aynı zamanda Kasım çok da mutlu olmamı sağladı. Umarım bu mutluluk herdaim olur.

Bir bayram daha gelirken ki prensip olarak kurban bayramına pek sıcak gözle bakmıyorum. İnanışlara saygım var ama onca büyükbaş hayvana da üzülmüyor değilim. Neyse gelelim bayramın iyi taraflarına :) Bayram sevenlerin kavuşma, küslerin barışma, büyüklerin küçükleri görme ya da sesini duyma vesilesi olduğu için çok önemli günlerden bence. Onun için hergün bayram olsa keşke.

Çok öpüyorum herkesi. Nice mutlu bayramlara. En iyi deliklerim sizinle ve her şey gönlünüzce olsun.

Cuma, Aralık 14, 2007

HAYATIN ÖNCELİKLERİ

İyiden iyice kış bastırdı. Bu hafta özellikle şirkette içim ısınmadı. Sabahtan saat 14.00'e kadar ayaklarım buz gibi olarak iç titremesi yaşadım durdum. Nedendir bilinmez. Farkettim ki üşümek bende asabiyet yapıyor. Bardağın boş tarafı gözüme çarpıyor. Çoğu şey gözüme batıyor ve daha alıngan oluyorum.



Hayat tembelliğine devam ediyorum. Bir şeye odaklanıp. Diğer şeyleri sallıyor, unutuyor ya da erteliyorum. Bu huyumu hiç ama hiç sevmiyorum. Teyzem 20 gündür İstanbul'da ben bir türlü görmeye gidemedim. Kendimi biraz zorlayıp görmeye gidebilirdim belki ama önceliklerimi ayarlamakta zorlanıyorum hep. Yarın Aycan'ı da yanımda sürükleyip, teyzemi ve en önemlisi Emel Abla'yı görmek istiyorum. Emel Abla kuzenimin eşi ve yıllardır MS hastası. 4 gün önce tekrar atak geçirmiş. Görme yetisi iyice gitmiş. Hayat çok adaletsiz. Her an hepimizin başına gelebilecek milyonlarca çaresi olmayan hastalıktan bir tanesi MS.

MS ( Multipl Skleroz ) :
Beyin ve Omuriliğin ( Merkezi Sinir Sisteminin ) bir hastalığıdır. MS beyinin görme, konuşma, yürüme gibi Fonksiyonlar üzerindeki kontrol kabiliyetini bozar.
“ Multipl ” denilmesinin nedeni : - Beynin ve omuriliğin bir çok farklı alanı etkilenir. - Belirtiler hafif ya da ağır olabilir. Aniden ortaya çıkabilir, ya da kaybolabilir.
“Skleroz” denmesinin nedeni :
Hastalık beyin ve omuriliğin hasarlı alanlarında sklerozan plaklar, yani sertleşmiş dokular oluşturur.


Bizim de hayatımıza Emel Abla ile beraber giren bir hastalık. Sonra o kadar çok duydum ki sandığımızdan daha uzak değil.

Hayatı olduğu gibi kabullenip. Hiçbir şeyi olduğundan daha fazla dert etmeden. Güzellikleri görerek, sevdiklerimizi daha çok kucaklayarak, ufacık sorunların dağ boyutuna getirmeden yaşamayı diliyorum hem kendime hem de herkese. Ne yazık ki bu kelimere dökmek kadar kolay değil.

Biraz iç sıkıcı oldum ama bu seferlik böyle.

Çarşamba, Aralık 12, 2007

HAYALİMDEKİ MESLEK

Bir sobe daha çınarcımdam. Ben tembellik edip takip de geç kalınca böyle birikmiş her şey tabii :)

Hayalimdeki meslek nedir?

Hayalimdeki meslekler diyelim biz şu işe.

1. cisi pilot olmayi çok isterdim. Ama yolcu uçağı değil pırpır uçaklardan. 5-6 kişilik yolcu taşıyanlardan. Afrika'da yolcu taşırdım oraya buraya biraz da tehlike olurdu işin içinde.

2.cisi aynı çınarcım gibi sahilde bir yer. Kafe demeyeceğim ama benim barım olsun ser de alkoliklik var ya. Sıcak takip diye bir dizi vardı dedektiflik dizisi. Dedektif Nick ve partnerı hep sahilde bi bara giderlerdi. İşte öyle bir barım olsun pek severdim.

3.cüsü de organizatör olmak isterdim. Konserler ve festivaller düzenleyenlerden ama :)


Daha sıksam bulurum bir şeyler ama bu kadar kafi olur heralde.

Salı, Aralık 11, 2007

SOBE MOBE

Çınarcım beni sobelemiş, The Lost Room'daki nesnelerden hangisini seçerdim ve de neden diye sormuş.



The Lost Room'u seyretmedim ama çınarcım sayesinde pek bi heveslendim seyretmek için. Ben oradaki nesnelerden anahtarı sevdim. Her kapıyı açıyor sonra otele girip kapıyı nereye açarsanız aklınızdan neresi geçiyorsa oraya gidiyorsun filan. Hoşuma gitti her kapıyı açma ve kafamdan düşündüğüm yere gitme fikri.



O kadar çok yer geçiyor ki aklımdan bir orada bib burada bulurdum kendimi sanırım. Hayatta öyle nesneler olsa ne güzel olurdu. Bir takım işlevleri olan, hayatı bize kolaylaştıran.

Oldum olası gerçeküstü filmlere, dizilere kitaplara bayılırım. Bu diziyi ben de edineceğim çınarcım ya. Ama bittiğinde sorularımıza cevap bulamıyorsak pek fena. Seninle tartışırız artık. Bence şu şöyle bu böyle diye :)